havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Ercan Yoldaş hep aramızda olacak.

Barış taleplerini haykırmak için bir araya gelen güzel insanlar alçakça katledildiler, yüreğimiz yanıyor 100'ün üzerinde barış taraftarının katledildiği bu alçak saldırı sonrasında, bu vahşetin sorumlularını açığa çıkarıp; adil, tarafsız hukuk önünde hesabını soracağımız günlere dek yüreklerimizdeki acıyla birlikte yaşayacağız. Bu güzel insanları unutmak mümkün değil, barış ve demokrasi mücadelesinin her alanında onlarla birlikte olacağız, anıları bizlere yol gösterecek, barış kazanacaktır. Bu yoldaşlara sözümüz var; Ercan yoldaşımızın barış mücadelesindeki birleştirici, fedakar, sevecen dost yüzünü unutmak mümkün değil. O her zaman bizimle birlikte olacak; barış mücadelesinde, emek mücadelesinde çevre mücadelesinde, gençlik mücadelesinde onun fedakârlığını, mücadeleci kişiliğini örnek alacağız, dostluğuyla, sevecenliği her zaman aramızda olacak. Ercan yoldaş ölümsüzdür.

1290

 16 yaşında 1977 1 Mayısı’na katıldığımda; ilk defa sistemin kendisini koruması, kendi varlığını sürdürmesi adına karanlık planlar ve provokasyonlar ile insan yaşamını hiçe sayarak katliamlar organize ettiğini yaşadığımda, vahşi sömürü düzeninin alçak yüzü ile tanışmıştım.

O günlerde içersinde bulunduğum ruh halini, bugün barış taraftarı güzel insanların katledilmesinden sonra biraz daha farklı duygular ile yaşıyorum.

Böylesi bir katliamda insanın bir dostunu kaybetmesi çok daha farklı duyguların yaşanmasına neden oluyor.

Kapitalist devletin katliam uygulamalarına karşı öfkenin en üst düzeyde kendisini gösterdiği bir duygu yaşanıyor şu günlerde…

Tabiî ki öfkelerimizin kurbanı olmayacak kadar sağduyuluyuz, ancak bu katliamın sorumlularından hesap sorulmasını ihmal etmeyecek kadar da sorumluluk sahibiyiz.

Bugün katliam sorumlularından hesap sorulması konusundaki irade çok daha güçlü bir şekilde kendisini ortaya koyuyor.

Katliama karşı emek ve demokrasi güçlerinin, yaşamın her alanında sürdürdüğü genel direniş kapsamında Çanakkale’deki duygular da bu kapsamdaydı.

Ercan yoldaşın sevecen, yardımsever, dayanışmacı özelikleri; Çanakkale’deki devrimci dostları arasında yaratmış olduğu değer, onu farklılaştırmış ve devrimci mücadele içersindeki konumuna değer katmıştı.

Ercan yoldaş sevilen devrimci bir önder olarak hep aramızda olacak.

Çanakkale’deki devrimci, demokrat, ilerici, aydın insanlar nezdinde yaratmış olduğu değer her zaman karşılık bulacak ve Ercan yoldaş Çanakkale halkının kalplerinde yaşayacaktır.

Yaşadıklarımız barış, demokrasi ve emek mücadelesinin nasıl çetin bir mücadele olduğunu bir kez daha bize gösterdi.

Sermaye düzeni varlığını sürdürmek adına her türlü katliamı yapmaktan çekinmediğini, katliamların kapitalist sömürü düzenin ayrılmaz uygulamaları olduğunu acı deneyimlerimizle yaşayarak bugünlere geldik.

1977 yılında devletin karanlık güçleri 1 Mayıs kutlamalarını kana buladılar, 34 emekçinin ölümüne neden oldular.

O yıllar, işçi mücadelesinin sermayeye korku saldığı yıllardı.

Bu mücadeleyi engellemek, bastırmak için sermaye devletinin bildik politikasını devreye sokan güçler 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nı kana buladılar.

Gelişen işçi sınıfı mücadelesini ezmek için, ilerleyen yılarda 1980 askeri faşist darbesini devreye soktular.

Faşist askeri darbe sonrasındaki siyasal gelişmeler, özelikle yönetim sistemi; sermayenin sömürüsünü sürdürmek, bir avuç kapitalist patronun çıkarlarını korumak noktasında tahkim edildi.

Dolayısıyla çeşitli süreçlerde katliamlar toplumsal sistemin ayrılmaz bir parçası oldu.

Maraş katliamı, Çorum, Sivas ve sonrasında AKP iktidarı ile devam ettirilen Roboski, Soma, Reyhanlı, seçim döneminde Diyarbakır mitinginde yapılan katliam; yılardır vahşi, kapitalist sistemin varlığının sürdürülmesi adına girişilen tertiplerdir.

7 Haziran seçimlerinde halkların kırmızı kartını gören AKP, iktidarını kaybedince yapmış olduğu hukuksuzlukların yolsuzlukların katliamların hesabını vermekten çekindiği için ülkeyi bir savaş yerine çevirerek yeni bir dönem başlattı.

Savaş politikaları temelinde sivil halka karşı sürdürülen katliamlar ile ülke bir kan gölü haline getirildi.

Bu savaş politikalarına bağlı olarak halka uygulanan zulüm ve katliamlar karşısında barış ve demokrasi güçleri tepkilerini göstererek barışın tesisi için daha çok emek harcamaya başladılar.

Barış için verilen desteğin büyümesini, kendi varlıkları için bir tehlike olarak gören sermaye düzeninin temsilcileri sonunda barış için toplanan, taleplerini haykıran o güzel insanların üzerine bomba yağdırdılar.

Bu katliamı anlayabilmek, ilişkilerin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini görmek için; katliam sonrasındaki gelişmeleri gözden geçirmek gerekmektedir.

Suruç’da yine canlı bomba ile 34 devrimci genci yok edenler yeniden Ankara’da sahne aldılar.

Ancak bu sahnede bazı yardımcı oyuncuların varlıklarını ve oynadıkları rolü çok daha net bir şekilde gördüğümüz gibi, pimi çektiren asıl sorumluları da çok iyi tanıyoruz.

Yüzlerce insanın katledildiği bombalama sonrasında emniyet güçlerinin, gazlarla tazyikli sularla katliama uğrayan kitleye müdahalesinin bir anlamı var!

Yine bombalama sonrasında yaralananları hastanelere götürme noktasındaki engellemelerin, yaratılan zafiyetin başka bir anlamı var.

Katliamı protesto eden demokrasi güçlerine yurdun dört bir yanında yapılan müdahalelerin de sermaye düzeni açısından karşılığını biliyor ve sistemin bu uygulamalarını birbirine eklediğimizde ortaya çıkan fotoğrafın katliamın gerçek sorumlularının uygulamaları olduğunu görüyoruz.

Vahşi kapitalizmin sistemini sürdürmek adına yaşama geçirdiği tüm bu politikaları, bir bütün olarak ele almak gerekir.

Tüm bu yaşanılanlar, bir noktadan planlanan, diktatör özlemiyle hareket eden bir siyasal iradenin sonucudur.

Tüm bunlar yaşanırken ortaya konulan iki yüzlüğü de dikkatlerden kaçırmayalım.

Bu konuyu yarınki yazımda ele alacağım ve özellikle AKP Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın bu konudaki manevraları üzerinden değerlendireceğim.

Çanakkale’de barış güçlerinin, katliamı protesto etmek için göstermiş oldukları demokratik tepkinin emniyet güçlerinin barikatıyla karşılaşması üzerine de söylenecek bir sözüm olacak.

Çanakkale’de bugüne kadar demokratik tepkilerin engellenmediği ve demokratik olgunluğun bir kültür olarak yaşandığı kentimizde anlaşılıyor ki; bu havayı da bozmak adına düğmeye basılmıştır.

Bu noktada sorumluluğu olan yöneticilerin almış oldukları kararları bir kez daha gözden geçirmeleri son derece faydalı olacaktır.

Demokratik tepkilerin engellenmesi Çanakkale’deki huzur ortamına zarar verir.

Kentimizde bugüne kadar son derece sağduyulu bir şekilde, herkes demokratik tepkisini, protestosunu hayata geçirmiş ve hiçbir olumsuzluk yaşanmamıştır.

Ancak alınmış yeni tavır, Çanakkale’nin bugüne kadar sürdürdüğü huzur ortamına zarar verecek bir başlangıç olabilir.

Çanakkale’nin demokratik sağduyulu ortamını kimsenin bozmaya hakkı yoktur.

Alınacak yanlış kararlar Çanakkale’mize zarar verecektir.

Derhal bu uygulamadan vazgeçilmelidir.