havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HDP’yi hedefe koymanın arka planı

1546
Kobane’de süren direniş ve çatışmalarla eş zamanlı olarak içeride de HDP’yi kuşatma, etkisizleştirme, itibarsızlaştırma planları ve gayretleri devam ediyor. Örnek olarak; Başbakan Davutoğlu, HDP’yi ‘haydutluk’ ve ‘eşkiyalık’ ifadeleriyle suçluyor!... Hükümet sözcüsü Arınç ise yine HDP’yi kastederek; ‘bunları eleştirmek azdır bile’ diyor. Diğer AKP yetkililerinin ve hala AKP genel başkanı gibi konuşmasını sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya ilişkin sözlerini bir yana bırakıyoruz.
    Ancak HDP’ye karşı sürdürülen bu seferberliğe ve itibarsızlaştırma çabalarına iki örnek de Çanakkale’den verelim. Birincisi rektör Laçiner, ‘PKK’nın Kürt Baharı Hedefi ve Barzani Şov’ başlıklı yazısında;  bilinenleri tekrarlayarak, olup bitenleri bölgedeki gelişmeleri özellikle Kürtlerin taraf veya ilişkili olduğu gelişmeleri ve bağlı olarak ‘çözüm sürecini’ terörle mücadele ekseni üzerinden diğer ilişkileri de bu eksene bağlayarak ifade etmeye çalışıyor. Hükümetin politikalarına göndermeler yaparak, sürece eleştiri yönelterek ‘terör örgütüne’ karşı mücadele konusunda akıl veriyor. Şimdi yaşanan tüm bu iç ve dış karmaşa içerisinde hükümete akıl verme ve ideolojik-politik ‘katkı yapma’ gereği duymuş olmalı. Diğer bir örnek ise Çanakkale’de yapılan birleşik haziran hareketi girişimi toplantısında, Merdan Yanardağ’ın HDP’yi kuşatma, itibarsızlaştırma plan ve politikalarına ‘sol cenahtan’ destek ve katkı sunma gayretlerine tanıklık ettik. Merdan Yanardağ, Abdullah Öcalan’ı referans göstererek; HDP’yi, MİT kurdurdu iddialarını ileri sürüyor.
     Hükümetin, HDP’ye yönelik politikalarının toplumsal karşılıklarını, düşünmemiş olabileceğini varsayabilir miyiz. HDP genel merkezine giren ve parti meclisi üyesi Ahmet Karataş’ı bıçaklayan kişi, bu saldırıyı ‘milliyetçi duygularla’ gerçekleştirdiğini söylüyor. Ne kadar basit değil mi!? Sanki yaratılan şoven söylemlerden hükümet sözcülerinin kışkırtıcı, hedef gösterici politik ifadelerinden buradan yaratılan iklimden hiç etkilenmemiş gibi durup dururken ansızın milliyetçi duygularla gaza gelmiş ve cinayet işlemeye karar vermiş öylemi!? Herhalde bu zırvalara inanacağımızı sanmıyorsunuz!...
     Ya Kobane yolunda kafasından kurşunlanarak katledilen Kadriye Ortakaya cinayetinin de bu şiddet dilinden, bu şiddet ikliminden ‘eleştiri bunlara azdır’ sözlerinin verdiği cesaretlerden bağımsız olabileceğini düşünelim… öylemi!?
     HDP’yi kuşatma planı, yaratılan gerilim, oluşturulan psikolojik ortam bugün sonuçlarıyla karşımızda duruyor. HDP’yi değerlendirme mantığının arkasında yatan gerçek, Kürt sorununa bakışla, Kürt sorunun demokratik, barışçıl, eşit haklar temelinde çözüm politikalarına yaklaşımla doğrudan ilişkilidir. Meseleyi sadece AKP’nin önümüzdeki genel seçimlerde, milliyetçi oyları kazanmanın taktiklerinden ibaret saymak eksik, yetersiz ve sorunun tüm yönlerini, güncel gelişmelerin arka planlarını anlamamızı engeller.
     Bir cümleyle özetlememiz gerekirse, AKP’nin 10-12 yıllık politikaları uygulamaları bütün alanlarda; ekonomiden, sanata, diplomasiden, kültüre, dış politikadan, içte yaşanan her ilişkide iflas etmiş, tıkanmış, çözümsüzlük üretmiş ve sona yaklaşmıştır. Bu açmazlara ilave olarak kendisine önemli destekler sunan dünyanın emperyalist güç merkezleriyle de bölgesel sorunlar konusunda farklı politikalara yönelmiştir. Kısaca ifadeye çalıştığımız bu genel tablo içerisinde, AKP çıkış noktaları, oksijen delikleri, hava alabileceği kanallar aramaya yönelmiştir. Başka şeylerin yanı sıra bu nedenlerle de aslında olanı tırnağında, aklında olanı dilinde göstermeye başlamıştır.
     Bütün siyasi gerici sınıf partilerinin, tarihsel olarak kaçınılmaz olan çözümsüzlük, eşiğine gelmiş dayanmıştır. Şovenizmi kışkırtmasının, şiddeti teşvik etmesinin, baskıyı arttırmasının, gerici yasalar çıkarmasının, polis devleti gerçekleştirme heveslerinin arkasında yatan gerçekler, birkaçını sıralamaya çalıştığımız nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmakta, görünür olmaktadır.
     AKP’nin, düştüğü bu politik-pratik açmazdan çıkması için seçtiği hedeflerden birisi HDP’dir. HDP’yi kuşatma planının, arkasında yatan gerçekler buralarda aranmalıdır.Tamda bu noktada Merdan Yanardağ, çelişkilerin yoğunlaştığı böylesi genel bir tablo içerisinde HDP’yi, MİT’in kurdurduğu iddiasını ve hatta iftirasını herkesin gözünün içine bakarak söyleme cesaretini gösteriyor. Elbette biz tarihsel, sosyal ve siyasal gelişmeleri, geometrik kalıplarla şematize eden, politikayı sloganlardan ibaret sayan Merdan Yanardağ ve benzerlerinin; toplumsal gelişmelerin, çelişkilerin, çatışmaların iç dinamiklerini, iç diyalektiğini, dış bağlantılarını anlamalarını gelişmenin yönünü yükselen güçlerin tarihsel değiştirici rolünü, kavrayarak doğru, devrimci, birleştirici bir pozisyon tutmalarını artık beklentilerin dışında bırakmayı not etmeliyiz. Tüm Türkiye’nin gözü önünde gerçekleştirilen HDK-HDP sürecini anlamamış, kavramamış olmasını yalnızca ilgisizliğe bağlayamayız. Ancak adı geçen toplantıya katılanlardan Merdan Yanardağ’ın HDP’yi itibarsızlaştırmak için söylediği sözlere karşı bir karşı görüşü, bir objektif değerlendirmeyi veya en azından bu iddialara karşı birkaç soru sormalarını beklerdik.
     Eğer şovenizmin, estirdiği rüzgarları aklımızdan ve bilincimizden süpürüp atabilmişsek, bugün Kobane direnişinde düğümlenen gerçekleri tarihsel, toplumsal, siyasal bağlamları üzerinden değerlendirebilirsek; orada çatışan güçlerin, niteliklerini, hesaplarını; tarihsel, sınıfsal tecrübeler ışığında anlamaya çalışırsak neden Kobane’yi savunan güçlerle ABD’nin aynı hedefe, IŞİD hedefine yönelmede birlikte vurduklarını Türkiye hükümetinin, neden Kobane’ye yardım konusunda ayak sürüdüğünü anlamamız kolaylaşabilir.
     ABD, IŞİD hedeflerini vuruyor ve Kobane’de savaşan güçlere lojistik destek sağlıyor. Öyleyse YPG-YPJ güçleri emperyalistlerle işbirliği içerisindedir. Genellemesi ve bu slogancı yaklaşım, tarihsel, sosyal gelişmeleri, çelişkilerin diyalektiği ışığında incelenmesini ve sonuçlar çıkarılmasını, devrimci tutum takınılmasını halkların, toprağını, yurdunu savunmasını anlaşılmaz kılan, kaba bir şematizme düşmeyi kaçınılmaz kılar.          
     Bu bakış kaçınılmaz olarak ve sonunda, böyle bakanların niyetleri ne olursa olsun onları halkların savaşı konusunda ya etkisizleştirir veya gerici egemen siyasal güçlerin safına düşürür.
     Sınıflar mücadelesi tarihine bakmak, tarihin ilerleyişine bu ilerleyişin temel güçlerine bakmak yeterli verileri sunacak çeşitlilikte ve zenginliktedir. Sınıflar mücadelesini, devrimci mücadeleyi, sınıflar ve devletler arasındaki ilişki ve çelişkileri yalnızca ezberlenmiş sloganları tekrarlayarak çözümleyemeyiz.