havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ!

1206
           Paris katliamı ve sonrasında yapılan protesto yürüyüşü; yoğun tartışmaları, saflaşmaları, mevzileri yenilemeyi, iktidar sahiplerinin kendi pozisyonlarını güçlendirme, propaganda ve diğer çabaları da beraberinde getirdi. Şiddet üzerine, ötekileştirme üzerine, ayrımcılık ve provokasyon üzerine; her cenahtan hükümet yetkililerinden, dini çevrelerden kulakları tırmalayacak ölçüde açıklamalar yapıldı.
            Biz önce Türkiye`den başlayalım. Hükümet yetkilileri; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve pozisyonunu hükümetin politik ihtiyaçlarının genel yörüngesini gözetme üzerine şekillendiren Diyanet İşleri Başkanı; Müslümanların katledilmelerini ve Avrupa`da ayrımcılığa uğradığını yinelediler. 12 milyon Müslüman katledilirken, Filistin`de çocuklar öldürülürken, Avrupa`nın niçin sessiz kaldığını sorguladılar. Diyanet İşleri Başkanı Görmez; daha da ileri giderek "sadece 12 kişinin ölümü nedeniyle sokağa çıkanları ibretle izledim" dedi. Kendi coğrafyasında ülkesinde; ayrımcılık yapılırken mezhepler, inançlar yok sayılırken, diller kimlikler inkar edilirken, çocuklar katledilirken, görmez(!) olan gözler, duymaz olan kulaklar, suskun kalan diller bülbüle döndüler. Biz hatırlatalım. Son bir hafta on gün içerisinde, Cizre`de kurşunlanan çocuklar, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan kurşunlanırken niçin suskun kaldığınız sormayacağımızı mı sanıyordunuz!?
            Filistin`de katledilenleri siz şimdi hatırlıyorsunuz, şimdi görüyorsunuz. Bu ülkenin devrimcileri, Filistin topraklarında İsrail siyonizmine karşı savaşırken sizler ve sizin gibi düşünenler bugün İslam davasını savunduğunu söyleyenler, Dolmabahçe`de Filistin için savaşan gençlere saldırıyordunuz. Unuttuk mu sanıyordunuz!?
            Ayrımcılığa uğrayan Kürtlerin, Alevilerin ve tüm azınlıkların haklarını savunan aydınları, devrimcileri, demokratları fişleyip onlara kumpas ve tuzaklar kurmakla meşguldünüz.Bunları unuttuğumuzu mu sanıyorsunuz!...
            Paris`te ön saflarda yürüyen emperyalist şefler ve onların işbirlikçileri; farkınız yok birbirinizden, hepinizin elleri kanlı, geçmişi kirli ve tarihi ayrımcılıkla , zulümle, sömürüyle yazılmıştır. Yüzlerinize taktığınız sahte maskeler, timsah gözyaşlarınızı gizlemeye yetmedi!...
            Yalnızca ayrımcılıkla malul değilsiniz; eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, hatta hukukun, hatta insan haklarının düşmanları olduğunuz tescillidir.
            Devrimciler, aydınlar, insanlığın özgürlük yürüyüşünden olanlar; her zaman dinlere, mezheplere, inançlara saygılı davranmışlardır.  Yalnızca sizlerin bu kutsal değerleri istismar etmenize, sömürü düzeninizin, soygun ve zulmünüzün payandası yapmanıza karşı çıkmışlardır, karşı çıkmaya devam edeceklerdir.
            Başka yerlere bakmanıza gerek yok. Son 10 yılda hatta 5 yılda söylediklerinize geri dönüp bakarsanız; din istismarcılığının, ayrımcılığın, ötekileştirmenin başta dil olmak üzere; Türkçe`yle, Kürt dili ile Alevi inancı ile kadınlarla gençlerle muhalif olanlarla sizin gibi düşünmeyenlerle ilgili söylediğiniz sözleri, yazdığınız yazıları bir gözden geçirirseniz nasıl bir iki yüzlülük batağına saplandığınızı belki görebilirsiniz!...
            Evet, dinlere ve inançlara saygılı olmak gerekiyor. Ama yetmez! İnsan yaşamına ( ki bütün dinler insan yaşamını kutsal sayar) insan haklarına, eşitlik ve adalet kavramlarına, ağacından çiçeğine, balığından kuşuna böceğine kadar, bütün hayata saygılı olmak gerekiyor.
            Evet tarihiniz itibarıyla; özel mülkiyetin başladığı günden, köle sahibi olarak, feodal bey olarak, emeğe el koyan burjuva olarak, dünyayı yağmalayan; savaşlarla kana bulayan emperyalist barbarlar olarak, hep "siyasi-gerici", yağmacı, talancı, katliamcı ve ayrımcıydınız. Eşitlik adına; özgürlük adına; adalet, hukuk, insan hakları adına, ifade, din ve vicdan özgürlüğü adına bugüne değin ne kazanılmışsa siyasi gerici sınıflar sizlerin uşaklarına, silahlı güçlerinize karşı verilen halkların mücadelesiyle kazanıldı.
            Eğer bir parça eşitlik, adalet ve özgürlük yaşanabiliyorsa bu halkların başarısıdır. Siz zalimlere, soygunculara, katliamcılara rağmen kazanılmış başarılardır bunlar!
            Eğer Paris katliamı sonrası, halkları din üzerinden ve yeniden yedeklemek istiyorsanız ve bunun için başka ülkelerin tarihi suçlarını hatırlatarak Nazizm göndermesi yaparak kendinizi aklayacağınızı sanıyorsanız, birileri de size 1915’i, Ermenilere ne yaptığınızı soracak, hatırlatacaktır! Kürt çocuklarının öldürülmesini soracaktır, hatırlatacaktır!
Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı Madımak katliamını ve bu katliamlara karşı aldığınız tutumu ve sonrasındaki yazıp çizdiklerinizi elbette hatırlatacak ve nasıl pespaye ayrımcılar olduğunuzu yüzünüze vuracaklardır!...
            "Müslümanlar katledilirken neden susuyorsunuz" sorusunu sorduğunuzda; size IŞİD`i, Boko Haram`ın, El Kaide`nin Müslümanları katlettiğinde neden sessiz kaldığınızı; neden GÖRMEZ olduğunuz sorusunu soracaklarını düşünmediniz mi!?
            Soygun ve sömürünün kaynağını anlamadan, anlamaya çalışmadan; sarayların ve zindanların arasındaki bağı, ilişkiyi, çelişkiyi düşünmeden; anlamaya çalışmadan, kavrama çabasına girmeden, eleştirel aklı egemen kılmadan, bir yeryüzü kültürü haline getirme çabasına katılmadan, inancından düşüncesinden dolayı; nerede bir insan zulme, ayrımcılığa, baskıya uğruyorsa; katlediliyorsa onun karşısında durmadan söylenen her şey anlamsızdır. Herkes suçludur. Hepiniz suçlusunuz!
            Ve sonuç olarak Paris`te ön safta yürüyenler; Hepiniz ayrımcı, hepiniz özgürlük düşmanı hepiniz suçlusunuz!