havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Kazdağları, ÇED sistemi ve ulusal onur!

Kazdağları'nı yağmalayan, tahrip eden emperyalist tekelci maden şirketi Alamos Gold'a karşı Çanakkale'de süren mücadele ikinci ayını tamamladı.

6564

 

 

 

Etkinliklerin bir parçası olarak forumlar ve aydınlatma toplantıları yapıldı. Bu toplantı ve forumlarda Su ve Vicdan Komitesi’ni dinledik. Komitedeki arkadaşların bir üslup belirsizliği içerisinde olduklarını gözlemledim zaman zaman… Özellikle bazı komita üyelerinin kendilerini öne çıkaran, kendi hikayelerine sürekli vurgu yapan tarzları ve Çanakkale halkına karşı yaptıkları çağrıların ve ifadelerin en hafif deyimiyle problemli olduğunu söylemeliyim. Dil kazanıcı bir dil değil, küçümseyen, hadi sadece ‘küçümseyen’ diyeyim ve küçümseme tarzı üzerinden kendi kahramanlıklarını ve neredeyse tek özne haline getirici tutumlarını değerlendirmelerinin gerektiği düşüncesindeyim.

 

Geçerken şunu da söylemeliyim, Çanakkale’de çevre mücadelesinin tarihi, aşağı yukarı Çan Termik Santraline karşı mücadele ile başlar. Ve bu öyle eski bir tarih değil. Termik santrale karşı ilk toplantı dahil olmak üzere, Prof. Osman Korfmann ile görüşme dahil olmak üzere ve sonrasındaki tüm eylem ve etkinliklere katılmalar dahil olmak üzere tek tek isim isim sayabileceğimiz ve çok sayıda tanıklı bir olaylar bütünüdür.

 

Eğer diliniz ve kitlelere seslenme tarzınız, onları mücadeleye katma çağrılarınız, bilinçli ya da niyetlerinize rağmen, önce yola çıkanlarla geniş yığınları, “kahramanlar ve ötekiler” diye ayrıştırdığınızda, ya da ayrışmasına yol açtığınızda hareket baştan zaafla tanışmış demektir.

 

Eğer bir kitle eyleminde böyle bir sonuç gözlemleniyorsa, orada komitenin ya da önce yola çıkanların ya da sorumlu olanların objektif, nesnel, kişisel kaygılardan uzak, bir eleştiri-özeleştiri yöntemine ihtiyacın kaçınılmazlığını görmeleri ve gereğine uygun davranmaları, olumsuzu olumluya çevirme açısından gerekli adımları atma yolunda tereddüt etmemelidirler.

 

Bugün mücadelenin vardığı aşama, Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon Komitesi’nin, mücadelenin ihtiyaçlarının çeşitliliğinin toplamına ve hatta araçların ve yöntemlerin çeşitlendirilmesine cevap verebilecek bir yenilenme sürecinin zorunluluğuna uygun adımları atma görevi ile karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.

 

Çünkü mücadele edilen güçlerin elinde bulundurduğu olanaklar ve siyasal dayanaklar ve kitle mücadelesini zaafa uğratmadaki deneyimleri göz ardı edilmeden ve küçümsenmeden; bütün kentlilerin, daha geniş anlamda bütün ülkenin ve hatta daha öte coğrafyaların, nereden ve hangi biçim altında katılırsa katılsın, bulunduğu noktadan, katılabileceği çizgiden, bir adım daha ileriye taşınabileceği ve birleştirilebileceği, kendiliğinden veya bilinçli olarak çeşitlendirilmiş irili ufaklı tüm eylem ve etkinliklerin bir potada toparlanabileceği yöntem, araç ve söylem birliğinin yaratılması, sonuç alma açısından yaşamsal bir öneme sahiptir.

 

Ancak Kazdağları, Zeus’uyla, irili ufaklı tüm tanrıları ile Kassandra’sı, Hektor’u ile, Homeros’u ile, İlyada’sı, Odessa’sı ile, Paris’i ve Helen’i ile ve Troia’sı ile bütün Truva Atlarının sinsi oyunlarını bozacak ve emperyalist çakallarının ve işbirlikçilerinin “Aşil topuğunu” görecek ve onu oradan vuracak tarihsel deneyimlere de sahiptir. 

 

Merak edilmesin; mücadele eden bütün halklar gibi, Çanakkale halkı da kimin, ne kadar emeği geçmişse onu değerlendirecek, onore edecek bilince ve vefa duygusuna sahip bir halktır.

 

 

ÇED sistemi…

Üzerinde yeterince durulmayan ve tartışılmayan bir konu da ÇED sistemi konusudur. Sözümüzü hemen söyleyelim; içinde bulunulan koşullar, ÇED sisteminin meşru bir sistem olmadığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz sayısız verilerle doludur.

 

Düşünebiliyor musunuz, birkaç kişi bu ülkenin herhangi bir bölgesinde, hatta en değerli bölgesinde bile bir şirketin ki çoğu kez bu yabancı şirkettir ve emperyalizmin en somut, gözle görülen kurumlarından biridir, gelecek senin toprağını, suyunu, ormanını, havanı, kurdunu, kuşunu yok edecek, tahrip edecek ve sen de buna “Çevresel Etki Değerlendirme” adı altında bir raporlama yaparak olur vereceksin!?  Evet bu kitabına, yasasına uydurulmuş ve hatta her zaman uydurulan bir yöntem ve sistemdir, ANCAK BU ÇED SİSTEMİ MEŞRU BİR SİSTEM DEĞİLDİR!...

 

Doğanın, onun kendine özgü tarihinin, tüm yaptıklarının, ortaya çıkardıklarının ve milyonlarca yıllık emeğinin ve o emeğin sonuçlarının ve canlı hayatın yaşamasına olanak sağlayan, hatta onu var eden tüm ilişki ve birikimlerin, hayatı oluşturan ve ona sunulan değerlerin, yaşamı süreklileştirebilen potansiyellerin ve olanakların, tahrip ve tahrifine ve emperyalist yağmanın gerçekleştirilmesine, kim, hangi hakla, hangi yetkiyle, ki bu yetkinin yasal bir dayanağı olsa bile, bütün sıraladığımız değerlerin yanı sıra ahlaki ve vicdani olan her şeyi de hiçe sayarak ve aynı zamanda toplumların geleneklerini ve yaşama kültürlerini de yok etmeye, toplumu hastalıklı hale getirmeye “evet” diyebilir ve ÇED raporu verebilir!?

 

Bu insanlığa ve doğaya karşı bir suçtur ve ÇED sistemi A’dan Z’ye, baştan sona bütün hayatın ve doğanın inkarına yol açtığı için kabul edilemez, bu nedenle de meşru değildir…

 

Kaldı ki, hiçbir emperyalist tekel ve yerli işbirlikçileri, ÇED raporu ile kendilerini sınırlı tutmazlar ve onun çizdiği sınırları katbekat aşarlar ve o raporu verenler de tek laf edip kılını kıpırdatamaz, bu da işin tuzu biberi olan başka bir yönüdür…

 

Ulusal onur…

Gelelim ulusal onurun çiğnenmesi sorununa!...

 

Yukarıya sıraladığımız bütün değerleri ve özellikleri taşıyan vatan toprağı, Alamos Gold diye bir emperyalist tekele, ülkeye bırakacakları “çerez parası” kabilinden bir bedelle(!) peşkeş çekilmektedir. Şirketin kazandığı para karşısında, Türkiye’ye verdiği sadaka bile sayılamaz. Yazımızı uzatmamak adına tek cümle ile söylüyorum; bu durum sadece bir maden faaliyeti ile sınırlı değil, bir ulusun ulusal onurunun çiğnenmesi faaliyeti olarak da değerlendirilmelidir.

 

Biz böyle değerlendiriyoruz…

 

Daha öncesine emperyalistleri “geldikleri gibi giderler” diyen ve onları bu topraklardan kovanların ve anti-emperyalist mücadele birikim ve mirasının bu topluma bıraktığı sorumluluk bunları da geldikleri yere göndermek, onlardan ve işbirlikçilerinden hesap sormak, bir görev ve aynı zamanda ulusal onura sahip çıkma sorumluluğudur.