havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Müstear’ın Zor Durumunu Anlamak

1759
Yazıya başlamadan önce bir açıklama notu düşmeliyim: Bu yazı tamamen Sermet Atadinç’i hedefleyen bir yazı olacaktır. Bu nedenle de üçüncü şahısların alınganlık göstermesine hiç gerek yoktur.
 
Evet, Sayın Sermet Atadinç. Sonunda yaptın yapacağını. Bu noktadan itibaren artık Müstear’ı savunmak zorundayım! “Booom” köşenden müstear şahsiyeti köşeye sıkıştırmana, hırpalamana, evirip çevirmene daha fazla kayıtsız kalamam.
 
Sayın Atadinç, eğer sen de benim gibi Müstear’a biraz empatiyle yaklaşsan onun peşini bırakır, yakasından elini çekerdin.
 
Benim Müstear’ı savunmam romantik, platonik, duygusal nedenlere dayalı değil. Bu konuda tamamen nesnel ve gerçekçi bir yol izliyorum. Verileri ortaya koyduğumda bana hak verecek ve Müstear’ı rahat bırakacaksın Bay Sermet Atadinç.
 
Biraz Müstear’a yönelik empati yapalım.
 
Bakınız, müstear sözünün önüne veya arkasına cinsiyet ifade eden sıfatlar koyamıyorum. Çünkü müstear şahsiyetin cinsiyeti konusunda elimde herhangi bir veri yok. En küçük bir ipucuna bile sahip değilim. Bu durum, bu belirsizlik benim kadar sanırım Müstear’ı da zorlayan bir durum olarak ortada duruyor. Ama burası esasa ilişkin bir yön değil. Asıl beni düşündüren, Müstear’ın medeni haklarını kullanma konusunda elinde hiçbir olanağı ve aracı olmamasıdır.
 
Bu noktaya biraz açıklık getirelim.
 
Diyelim ki Müstear’ın yayın yolu ile kişilik haklarına bir saldırı oldu. Müstear şahsiyet mahkemelere Müstear imzası ile maddi ve manevi tazminat davası açabilir mi? Hakim huzuruna çıkıp şu veya bu noktadan şahsıma, kişiliğime bir saldırı olmuştur diye kendini savunabilir mi? Veya kendini savunmak üzere bir avukata “Müstear” kimliği ve imzası ile vekalet verebilir mi?
 
Tüm bu sorulara kocaman bir hayır cevabı verebiliriz.
 
Demek oluyor ki Bay Atadinç, Müstear bırakınız genel anlamda özgür olmayı, medeni haklarını kullanmada, hukukun sağladığı olanakları değerlendirmede bile son derece zor durumda bir kimliktir.
Sizce bu nokta bile onu köşeye sıkıştırmaktan, hırpalamaktan vazgeçmenizi sağlayacak bir duruma işaret etmiyor mu? Lütfen biraz empati!... Çünkü silahlarınız eşit değil. Siz özgürce isminizi, imzanızı kullanarak yazılar yazıyorsunuz, medeni haklarınızı kullanabiliyorsunuz, ama Müstear öyle mi!... O, ancak müstear (takma) bir kimlik olarak ve zor koşullarda kendini ifade etmeye çalışıyor. Biraz anlayış lütfen Bay Atadinç!...
 
Bakınız, eğer buraya kadar anlattıklarım insafa getirmediyse yeni veriler sunmak zorundayım.
Diyelim ki, Müstear’a kargo veya PTT aracılığıyla bir paket göndereceğiz. Nereye gider bu paket? Sahibini bulur mu? Elbette bulamaz. Demek oluyor ki Müstear’ın bir adresi bile yok.
 
Bay Atadinç hala yüreğiniz sızlamadı mı? Onu hırpalamaktan vazgeçmeyecek misiniz? Eğer bu sıraladığım örnekler düşüncelerinizi değiştirmediyse daha duygusal bir örnek vermek istiyorum.
Diyelim ki Müstear bir öğrenci velisidir. Okul Aile Birliği toplantısında ayağa kalkarak çocuğunun adını belirttikten sonra Müstear adıyla bir konuşma yapabilir mi? Varsayalım ki Müstear şahsiyet bu gücü kendisi gösterdi. Peki onu dinleyenlerin alaycı, küçümseyici bakışlarını hayal edebiliyor musunuz?
 
Hala yüreğiniz yumuşamadı mı? O zaman bir örnek daha vermek zorundayım.
 
Diyelim ki Müstear çok yakın bir arkadaşına nikah şahitliği yapmak istese, Müstear kimliği ile şahitlik yapıp imza atabilir mi? Atamaz değil mi? Müstear’ın arkadaşının yanında düştüğü iç parçalayıcı durumu tasavvur edebiliyor musunuz?
 
Bay Atadinç, hala yüreğiniz sızlamadı mı? O zaman son örneğimi vereceğim.
 
Diyelim ki Müstear şahsiyet yazılarından dolayı malum çevreler tarafından bir ödül almaya layık görüldü. Bu ödülü kendine yani Müstear şahsiyete kim, hangi adresten, kimlerin huzurunda, hangi konuşmayı yaparak verebilir? Bir düşünün bakalım Bay Atadinç!...
 
Evet sevgili dostum Sermet Atadinç. Eğer buraya kadar yazdıklarım sizi, Müstear’la ilgili yazı yazmaktan, onu köşeye sıkıştırmaktan, kimliğini açığa çıkarmaya çalışmaktan, hırpalamaktan vazgeçirmeye yetmiyorsa; bundan sonra yapacağım başka bir şey yok demektir. Ancak, bazıları Müstear’ı elli kuruşluk bir kalem, on kuruşluk bir kağıt ve oynak klavye tuşlarından ibaret görüyor olsa bile, ben Müstear’ı özgürlüğünden yoksun, adresi belirsiz, savunulması gereken, flu, medeni haklarını kullanmaktan yoksun bir silüet olarak tasavvur ediyorum. Bu nedenledir ki onun hırpalanmasına kayıtsız kalamam.
 
Ve yine, ve son kez Bay Sermet Atadinç, artık bu Müstear’ı yazıp çizmekten vazgeçmeli, ve onun nasıl bir zorlukla boğuştuğunu anlamaya çalışmalısınız.