havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Nasıl bir cumhuriyet!?

Halkoylaması süreci yalnızca "evet'-"hayır' eksenli bir tartışmayı değil, "cumhuriyet' eksenli bir tartışmayı da ön plana çıkarmış görünüyor. İlgili şahsiyetleri dinlediğimde şaşırıp kalıyorum. Herkes, cumhuriyeti savunuyor… Herkes, her çevre, parti, parti yöneticisi, halkoylamasında alacağı/aldığı tavrın en önemli gerekçelerinden birisi olarak cumhuriyet savunusunu öne sürüyor. Hani o zaman kimin şarkısıydı hatırlayamadım; "Bu kavga niye?' Yani mademki herkes cumhuriyeti savunuyor, bu kavga niye?

5555

Ama konuşmaların tamamını veya farklı dönemlerde söylenenleri birleştirdiğimizde, herkesin cumhuriyetten, cumhuriyet rejiminden anladığı şeyin farklı olduğun görebiliyorsunuz. Mesela, referandumda ‘evet’ sonucu çıkmış olsa da, ‘hayır’ sonucu çıkmış olsa da, kendisini kaybetmeye mecbur bırakmış olan partinin genel başkanı, oyunun renginin gerekçelerinden birisini ‘cumhuriyeti savunmak’ olarak açıklıyor. Ama, kendisi gibi oyunun rengini ‘cumhuriyet’ üzerinden anlatan başka partilere ‘hain’, ‘terörist’ ithamlarını yapmaktan da geri durmuyor…

 

Mesela, sayın cumhurbaşkanı da ‘cumhuriyet’ savunusunu ve hassasiyetini ifade ediyor. Yani velhasılı kelam ‘evet’i savunan merkezler, cumhuriyeti savunuyorlarmış. ‘Hayır’ı savunan partiler de öyle…

 

Peki bu keskin çatışma niye? Bu hakaret, bu aşağılama, bu ötekileştirme neden? Cumhuriyet ortak paydası yetmiyor gibi görünüyor, öyle değil mi?

 

Ama benim anladığım kadarıyla işin aslı şu; Mesela Kenan Evren’in hükümran olduğu, faşizmin egemen olduğu dönemlerde bile bu devletin adı ‘cumhuriyet’ti, siyasal sistem ‘cumhuriyet’ olarak tanımlanıyordu. Hatta öyle bir cumhuriyet ki; 12 Eylül Anayasası oylamasında, ‘Anayasaya hayır’ propagandası yasaklanmıştı, ‘evet’ için sonsuz olanaklar… Böyle bir ortamda vücut bulmuştu 12 Eylül Anayasası…

 

Şimdi, Cumhuriyeti savunduğunu iddia edenler; adı ‘cumhuriyet’, dışı ‘cumhuriyet’, içi ‘saltanat’, yeni ifadesiyle ‘Türk Tipi Saltanat’ olan bir yönetim tasarımını ‘cumhuriyet’ genellemesi ile bize kabullendirmek istiyor. Laiklik yok, hukuk yok, insan hakları yok, demokrasi ve demokratik değerler yok, yani sadece devletin adında ‘cumhuriyet’ sözcüğünün olduğu hilkat garibesi bir cumhuriyet!... Nereden mi anlıyoruz? Hani ‘Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir’ derler ya, bugün KHK’larla yapılan uygulamalara, görevden almalara, susturmalara, yasaklamalara, baktığımızda; anayasa değişikliği ile istenilen cumhuriyetin(!)  nasıl bir cumhuriyet olacağını kestirebilmek için Troalı Kassandra olmaya gerek yok sanırım…

 

Hatta bu tek adam sistemini, bu yeni rejimi, kendileri için değil ‘millet’ için istedikleri iddia ediyorlar.

 

Evet, biz de cumhuriyet istiyoruz; laik, demokratik, hukukun üstünlüğünün, insan hakları değerlerinin egemen olduğu, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırıldığı, genel olarak ifade edersek, demokratik cumhuriyeti savunuyoruz. Özellikle emeğin haklarının gasp edilmediği, grevlerinin yasaklanmadığı bir cumhuriyet… Tam bağımsız, gerçekten demokratik bir cumhuriyet…

 

Yoksa, “efendim şunlar, şu teröristler hayır dediği için biz evet diyoruz” ucuzluğuna sığınmadan, cumhuriyete dair, ‘millet’in gerçek ihtiyaçlarına dair sözünüz varsa, çıkın söyleyin. Yok “o, onlar, hayır diyormuş da, biz onun için evet diyormuşuz” sığlığına sığınarak bu mesele anlatılabilecek bir mesele değildir.

 

Bir söz de sayın Numan Kurtulmuş için söyleyelim. Anayasa değişikliğinin en önemli gerekçelerini; “Ekonomik ve siyasi istikrar” diyerek izah etmeye çalışıyor. Peki, biz şöyle soralım, son 15 yıllık AKP iktidarı için, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık dönemi mi diyeceğiz? Sayın Numan bey siz öyle mi anlatmak istediniz, yoksa biz mi eksik anladık? Yoksa, bilinç altınız, siyasi istikrarsızlığın nedeni olarak Fethullah Gülen’e sağlanan sonsuz olanakları, ekonomik istikrarsızlık için cari açığın kapatılmasına önemli katkılar yaptığını iddia eden Reza Zarrab’ın yarattığı istikrarsızlığı mı anlatmak istediniz de, biz anlayamadık? Yoksa ikisinin bir den doğurduğu sonuçlar mı hepimizin canını yaktı? Anlatsanız fena olmaz…

 

Son olarak, sayın Meral Akşener’in Çanakkale’de yaptığı toplantının engellenme girişimlerini kınadığımızı ifade edelim. Bu, ‘hayır’ diyecek olanlara açık bir baskının ve susturma çabasının göstergesidir. Biz kendisinin dünya görüşünden farklı düşünen bir yerdeyiz. Ancak, onun görüşlerini ifade etmesinin engellenmesini de anayasa değişikliği ile yaratılmak istenen siyasal rejimin öncellerinden birisi olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca, bu olayın sayın Akşener’i engelleme çabalarının Çanakkale’de gerçekleşmiş olmasını da fazladan bir işgüzarlık, Çanakkale’nin toplumsal, siyasal iklimini, hoşgörü kültürünü kavrayamamış bir işgüzarlığın, üzüntü verici bir işgüzarlığın sonucu olarak değerlendiriyor ve bir kez daha kınıyoruz…

 

Son söz olarak biz, Türkiye halkının, gerçek çıkarının, tam bağımsız, gerçekten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletini sağlayacak anayasalarla mümkün olacağı düşüncemizi ifade ediyoruz ve ifade etmeye devam edeceğiz…