havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Osman Gazi Üniversite cinayetinin arka plan kültürü!..

Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi'nde işlenen cinayet, aslında bugün Türkiye üniversitelerinin kadrolaşmasını ve bu kadrolaşmanın arka plan ilişki ve gelişmelerini, en uç ve en üzüntü verici bir noktadan gün ışığına çıkarmaktadır.

8480

  Cinayeti işleyen araştırma görevlisinin ortaya dökülen hikayesine baktığımızda, hangi ilişkiler üzerinden Osman Gazi Üniversitesi’ne atandığını ve öncesini dikkate aldığımızda birçok şeyi daha iyi anlayabiliyoruz. İşlenin cinayet sonrası katil hakkında söylenenler ve o üniversitede hangi güçlere dayanarak, nasıl korunup kollandığını ve dokunulmaz kılındığını, büyük bir açıklıkla ortaya seriyor. 

 
Ne yazık ki Volkan Bayar olayı,  sadece bir cinayet, tekil ve dengesiz bir kimliğin işlediği bir cinayet değil, bugünün üniversitelerinin kadrolaşma politikalarının da sorunlarının açığa çıkmasını, tartışılmasını sağlayan bir olay olarak değerlendirilmelidir. 
 
Bugün üniversitelerin büyük bir çoğunluğunun yönetim kadrolarının, akademisyen politikalarının, üniversiteleri var eden akademik ve bilimsel değerlerden uzak, hatta bu değerlere yabancılaştırılmış olmanın da ötesine geçerek, değerlerin tahribatını gerçekleştirmeyi hedefleyen bir kadrolaşma olarak şekillendirilmektedir. Ve hatta denilebilir ki; birçok üniversitede bilimi, bilimsel yöntemi savunmak, günün en demokratik ve devrimci görevi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaltarak söyleyelim; bilimi savunmak, artık olağan, doğal ve üniversitelerin vazgeçilmez işlevselliği olarak değil, bedellerinin ödenilmesi gereken bir görev, bir sorumluluk olarak sahiplenilmesini bekliyor. 
 
Bakınız, daha geçenlerde Çanakkale’de bir akademisyenin, camilerle ilgili ortaya attığı iftiralar, elbette bunun arkasında bir cumhuriyet düşmanlığı yatıyor. Cumhuriyete bile tahammül edemeyen akademisyenlerin toplandığı ve pervasızlaştığı bir üniversitede bilimin savunulacağını, bilimsel yönteme uygun eğitim yapılacağını sanmak, fazla bir safdillik olur.
 
Ve yine Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Ahmet Ağırakça, “Demokrasi, sosyal demokrasi gibi ideolojilere inanan ‘mürted’dir. Tövbe etmezse öldürülmelidir…” Ve daha nice zırvalar ve bunları sayısı azımsanmayacak ölçüdedir. 
 
Şimdi cinayet sonrası Volkan Bayar’ın dengesiz olduğundan falan söz ediliyor. Güldürmeyin insanı!... 
 
Bugün neredeyse üniversiteler üfürükçülüğü, muskacılığı öğütleyip, cincilik kürsüsü açmaya yeltenirlerse şaşırmamalıyız. 
 
Amaç, üniversiteleri yalnızca kendini var eden değerlerden değil, demokratik ve laik cumhuriyet değerlerinden de uzaklaştırılıp, hedeflenen dinci siyasi gericiliğin, tek adam diktasının, ümmetçiliğin, hilafetçiliğin, bir aracına, dönüştürmek… 
 
Ancak, burada anlatmak istediğimiz, işaret etmek istediğimiz, bütün üniversite yöneticilerinin ve üniversitelerdeki gerçek bilim insanı ve akademisyenlerinin tümünün tasfiye edildiği, etkisiz kılındığı anlamına gelmiyor ve hala üniversitelerimizde çağdaş, bilimsel, demokratik, özerk üniversite kavgası veren, azımsanmayacak bir birikimin ve bu birikime sahip çıkan akademisyenlerin var olduğunun da farkındayız. Birçok gelişme, üniversitelerin ‘içerideki’ bu mücadelesinin var olduğunu dışarıya yansıtmaktadır. 
 
Ancak bilimsel, demokratik, çağdaş üniversite mücadelesi, yalnızca üniversitelerdeki akademisyenlerin ve öğrenciler vereceği bir mücadele değildir. Bu mücadele, bütün toplumun demokrasiden, laik demokratik cumhuriyetten ve buna bağlı olarak bilimsel demokratik üniversiteden yana olan tüm güçlerin vermesi gereken bir mücadeledir ve ancak böyle kazanılabilir. 
 
Boğaziçi Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde yaşanan olay, yukarıya yazdığımız olguları sadece teyit eden örneklerden birisidir. Olağan sayılması gereken bir tartışmaya katıldıkları için, komünist, terörist ve vatan haini ilan edilerek, ve neredeyse üniversite yönetimine talimat anlamına gelecek ve yargıyı etkileyebilecek beyanlar sonucu 10 öğrenci tutuklanmıştır. 
 
Şimdi hukuk adına, “demokratik hukuk devleti” adına, bu tutuklamaları haklı gösterebilecek, vicdanları rahatlatabilecek bir hukukçu var mı acaba!? 
 
Kısacası, Eskişehir’de işlenen bu alçak cinayetin nedenleri üzerine Volkan Bayar hikayelerini dinliyoruz, dinleyeceğiz… Ama hiçbir şey üniversitelerin son 15 yılda, adım adım değiştirilen yönetsel paradigmalarını, yaratılan kadrolaşma politikalarını ve bir bütün olarak üniversitelerin, üniversitelilik bilincini ve kültürünü değiştiren egemen siyasetin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz… 
 
Zaten 12 Eylül darbesiyle arızalanan, tahrip edilen üniversiteler, YÖK anlayışına teslim edilen kadrolaşmalar, şimdi geçmişi bile aratacak bir duruma getirilmiştir. 
 
Şimdi bütün bu durumdan şikayetçi olan güçlerin ve kitlelerin, özellikle 1 Mayıs’a; demokratik, laik, bilimsel, çağdaş üniversite talebini de, laik demokratik cumhuriyet talebinin yanına büyük puntolarla yazarak ve yüksek sesle haykırarak çıkma sorumluluğunu yüklemiştir. 
 
Ve üniversite gençliği, aynı taleplerle o büyük kitlenin içerisinde yer alma göreviyle karşı karşıyadır.