havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SEÇİM SÜRECİNDEN AKILLARDA KALANLAR

1640
               17 Aralık ve sonrasındaki gelişmelerin toplamı üzerinden yaratılan gerilim ve gerginliğin damgasını vurduğu seçim süreci, seçim günü ve sonrasındaki ilişkileri de belirleyerek şimdilik sona erdi. Bu süreçte akıllarda kalan flaş gelişme ve söylemleri birkaç noktadan not düşmekte yarar var.
                Kuşkusuz ki seçim sonuçlarını kendi içinde ayrıca değerlendirmekte, sonuçlar çıkarmakta yarar olacaktır. Ancak; bu yazıda seçim öncesi birkaç gelişmenin izlerini ilerleyen günlere yansıyan sonuçları olacağı düşüncesiyle bir kez daha altı çizilecek önemde görüyoruz. Bu gelişmelerden bir tanesi Suriye uçağının düşürülmesiydi. Uçak düşürülmesi üzerinden AKP’nin Suriye politikasını eleştiren Kılıçdaroğlu’na Erdoğan’ın ilginç bir yanıtı olmuştu; bu yanıt bir yerlere not düşülmeyi hak eden bir nitelik taşıyordu. Erdoğan; Berkin Elvan’ın öldürülmesine de isim vermeden bir gönderme yaparak; “Şimdi Kılıçdaroğlu Suriye uçağı da ekmek almaya gidiyordu diyecek” aşağı yukarı bu ifadeleri kullandı. Bu sözleri kimse unutmasın!... Unutulmamayı hak eden , seçim öncesinin flaş cümlelerinden birisidir bu!... Bu söylemin üzerine sayfalar yazılabilir, ancak ve şimdilik biz yalnızca not düşmekle yetiniyoruz.
İkinci ve belki de son derece önemli bir gelişme ise; Dışişleri Bakanlığında yapılan ve kamuoyuna düşen konuşmalar üzerine yapılan yorum ve açıklamaların önemine ilişkindi. Bu konuşmaların yayınlanması en genel ele alınış tarzıyla birkaç noktadan irdelenmelidir. Birincisi ve elbette en önemlilerinden birincisi ve yine söylendiği gibi ulusal güvenlik açısından gerekli önlemlerin alınmadan yapılıyor olmasıdır. Teknolojinin ve özellikle istihbarat örgütlerinin kullandıkları, kullanabilecekleri araç ve yöntemler hesaplanmadan, buna yönelik önlemler alınmadan böyle bir toplantının yapılmış olması akılla, ciddiyetle izah edilebilir bir durum değildir. Bunlar, toplantının içeriğinden bağımsız olarak söylenebilecek şeyler ve genellemelerdir. Ancak ulusal güvenlik savunusu üzerinden durumu eleştiren herkesi “vatan haini” olarak etiketleyen çevreler, bilerek veya bilmeyerek ulusal güvenlik ile ulusal çıkarlar arasındaki kopmaz bağı nedense gizlemeye, perdelemeye büyük bir özen gösterdiler. Oysaki en genel ifadesi ile bile ulusal çıkarları dillendirmeden, gözetmeden; soyut ve ajitatif bir ulusal güvenlik söyleminin rasyonalitesi olamaz. Biz burada toplantıda konuşulanların hangi ulusal çıkarları gözetmek amacıyla bir planlama yapmaya çalıştıklarını anlayabilmiş değiliz. Burada dikkat çeken iki yön vardır; birincisi, konuşmaların toplamı üzerinden ve ulusal çıkarlar ekseninde bir değerlendirme yapılabilir; ikincisi, toplantıdaki kurum temsilcilerinin görüşlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi ayrıca önem kazanıyor.
Buradan baktığımızda ulusal çıkarlar ve ulusal güvenlik ilişkisi daha iyi anlaşılabilir düşüncesindeyiz. Ve bu noktada da ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları yalnızca hükümetin ve AKP’nin güvenliğine ve siyasi çıkarlarına indirgeyen ve kendilerinden farklı düşünen herkesi “vatan haini” diye damgalayan yorumcu ve yazar-çizer tayfasından ayrı bir yerde durduğumuzu ve düşündüğümüzü söylemeliyiz.
Ulusal çıkar; “havuzcu” iş adamlarının çıkarları ile organize sanayi bölgelerindeki küçük esnafın, işletme sahiplerinin çıkarlarının toplamının ikiye bölünmesi değildir elbette!... Veya; Bakan çocuklarının çıkarlarının toplamı ile atanamayan öğretmenlerin çıkarlarının toplamı ile toplamının ikiye bölünmesi; hiç ama hiç değildir!...  Ancak, AKP siyasetine “iliştirilmiş” gazetecilerin, televizyon yorumcularının halkı veya belki daha doğrusu kendilerinden farklı düşünenleri akıldan yoksun sayarak yaptıkları propagandaların, retoriklerin ne halkı daha aptal ne kendilerini daha zeki yapmayacağı gerçeğini hatırlatarak, yalnızca siyasete “iliştirilmiş” bir gazeteciliğin gazetecilik olmadığını söyleyerek bu gelişmenin de altını çizmiş olalım.
 Seçim sürecinin flaş çizgilerinden biri ise; Başbakanın özellikle hiçbir hukuka dayanmayan; kimi gazetelerin okunmamasını, kimi dershanelerden öğrencilerin alınmasını, kimi yurtların boşaltılmasını isteyen açıklamaları oldu. Belki bu söylemi ve bu çağrıları sıradan bir siyasetçinin dillendirmesi anlaşılabilir; ancak bir Başbakanın söylemesi, kime karşı söylenmiş olursa olsun anayasalarla yönetilen, hukuk devleti olduğu söylenen bir devlet düzeninde, bir hukuk düzeninde izah edilmesi son derece zor bir nokta olarak not düşülmeyi hak etti diyebiliriz.
Ve sonuç olarak; neredeyse tüm psikolojik savaş argümanlarının kullanılması, gerilim politikaları bütün seçim sürecinin daha önce eşi benzeri görülmemiş bir dönemin karakteristiği olarak tarihteki yerini alacak ve daha uzun süre tartışılacak gibi görünüyor. Son fotoğraf karesi ise, seçim akşamı Başbakanın AKP Genel Merkezinin balkonundan sunduğu görüntülere ilişkin: Bağımsız yargı ve hukuk kuralları içerisinde haklarındaki iddialardan aklanması gerekenler; Başbakanın yanında ve arkasında seçim sonuçları üzerinden aklanma yoluna gidilerek bir toplumsal algı yaratmanın tipik örneği olarak hafızalara kaydedilmiş oldu.
Son söz olarak; Başkan Ülgür Gökhan’ı kutluyor, başarılar diliyoruz.