havadurum
Damla Yeltekin

damlayeltekin@gmail.com

Siyaset, Kriz, Futbol ve Su

5651
Bu haftaki köşenin başlığına bakınca, bir haftanın kısmi özeti gibi üç kelime karşımıza çıkıyor. Kısmi özeti diyorum. Çünkü her gün bir yeni olayla, bazı yeni denklemler açığa çıkarken bazı denklemlerin ise bilinmeyenleri bulunuyor. Her bulunan denklem ise yeni bir bilinmeyeni de beraberinde getiriyor.
 
Bir haftadır, ne yazsam diye düşünürken; her gün farklı bir çok olay ülke gündeminde kendine yer buluyor. Ama değiştirmiyor. Geçmiş zamanlarda, yeni vuku bulan bir olay ya da açığa çıkan bir gerçek, ülke gündemini değiştirirken, şu anda; masaya yatırılan gündemin yerini almaktan ziyade, o eski gündemin yerinde konuçlanıyor. Gündemlerin yatırıldığı masa, genişliyor da genişliyor.
 
Sosyal medya sayfalarında trend topic olan hashtagler, sürekli değişiyor, ama bir önceki günün gündemini de içinde barındırıyor. 
Bazen ülke gündemlerini yakalamak zor olur ya da bazılarını kaçırır ya insan... Öyle bir durumda olmuyor. Haberlere birkaç saat bakmazsanız dahi sokakta yürürken karşılaştığınız bir arkadaşınız, çay içmeye oturduğunuz yerdeki çaycı abimiz, bir şekilde denk geldiğimiz tanıdık insanlardan, o haberleri alabiliyorsunuz. 
 
Futboldan, siyasetten, borsadan anlamayan arkadaşlarınız dahi konulara dair bilgi sahibi olarak karşınıza çıkıyor. Fikrini az bildiği konularda beyan etmeyen yurttaşlar, o az bilineni okuyarak, anlayarak, analiz ederek sizinle bu konular üzerinde konuşmuş; ve bağlar kurmuş oluyor.
 
Kahramanmaraş depremi, depremlerin yıkıcı etkisini göğüsleyen sağlam binaları, rüzgarda uçacak çürük binaları, fay hatlarını, Beşiktaş ve sahaya çocuklar için atılan oyuncaklar, deprem bölgesi ihtiyaçları, Fenerbahçe taraftarına tribün yasağı ve peşi sıra yürütmeyi durdurma kararı, doğal afet, 6`lı Masa, fay hattı, Bursaspor-Amedspor, deprem risk haritası, afet bölgesinde temiz su ihtiyacı...gibi gibi gibi...
 
Emek-sermaye ilişkisi, tarihin tekerrürü, futbol maçlarında atılan sloganlarda, fanatiklik ve taraftar gruplarının dünü bugünü ve muhtemel yarını hakkında bazı kelamlarda bulunuyor.
 
Çok ilginç bir dönemden geçiyoruz. Her bir yurttaş, suya yazı yazmış sanki...
 
"su" denildiğinde yazı bile yazılamayacağını düşünenlere de Ahmet Telli`nin o çok anlamı içinde taşıyan dizeleri ile cevap vermek gerekir belki de; 
 
"Su çürüdü
Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. 
Yetmiş iki gündür
sakındığım ve her gün ancak bir kere dudaklarımı
değdirdiğim... 
Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya
dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba
kesilmesi bir an için) 
Her gün ancak bir kere değdiriyorum
dudaklarımı suya. 
Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün
vantuzlarını birden uzatmasın diye... 
Bataklıktaki suyun da bir
su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir
kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi
artık. Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü..."
 
Yurttaşlar, bataklığın su haline, dondurucu tipi ve boranların ardından yer yüzünü örten karın su haline yazdı.
İnsanlar yüreklerini donduran ayazın su haline yazdı. 
Deprem bölgesinde temiz su ihtiyacının olduğu bölgelerde, susuzluğun üzerine yazdı.
Termik santraller, HES`ler ve kimyasallarla aranan maden aramaların ardından kirlenen temiz su kaynaklarına yazdı...
 
Unutmayalım ki suyun hafızası var. Susuzluğunda...