havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Üç olay, bir açıklama!..

1156
            Bugün, üç ayrı şehirde aralarında benzerlik olmayan, olmadığını düşünebileceğimiz üç ayrı olaydan ve bir açıklamadan söz etmek istiyorum.
            Üç ayrı şehirdeki olayları sıraladığımızda farklıymış görünseler bile olayları birbirine bağlayan, ilintilendiren ve bu ilintilerin ve bağlamların bir açıklama ile anlam birliğine, ortak anlayış zeminine ulaştığını kendiliğinden gözlemleyebilirsiniz.
            Önce birinci olaydan söz edelim; 13 Şubat günü bilimsel, laik, anadilinde eğitim için bildiri dağıtan, eğitim emekçileri “dini değerleri aşağılamak” iddiaları ile gözaltına alındılar. İlginç bir bağlantı değil mi? Bilimsel, laik, anadilinde eğitim talep etmek Artvin Cumhuriyet Savcısı`na göre dini değerleri aşağılamak anlamına geliyor. Dahası aynı savcı gözaltına alınan öğretmene “Kuran`a inanmıyor musun?” diye soru soruyor, sorabiliyor.
            İkinci olay; İzmir Valisi yine 13 Şubat boykotunu yasaklıyor. Yürüyen eğitim emekçilerine ve diğer katılımcılara polisin biber gazı saldırısı geliyor!.. Hükümet yetkililerinin son açıklamalarını dinleyenler gaz ve suya muhatap olan eğitim emekçilerinin yürüyüş anında ellerinde molotof kokteyli, bilye, sapan...vs. olduğunu düşünebilirler.
            Üçüncü olay ise; Mersin`de işlenen alçakça, hunharca, adice, canice bir kadın cinayeti. Genç bir üniversite öğrencisi Özgecan Aslan`ın katledilişi!..
            Görünüşte bu üç olay orasında hiçbir bağlantı yok. Üç farklı şehirde yaşanan üç farklı olay!..
            Ancak, bu üç farklı olayın ortak paydası şiddet!.. Kuşkusuz uygulanan şiddet açığa çıkış ve uygulanış biçimi bakımından elbette aynı değil. Üç farklı olayda, olayların farklılığı, şiddetin ve tahammülsüzlüğün ortaya çıkış ve yeniden üretiliş biçimlerini farklılaştırmış. Felsefi arka plan çözüm için şiddeti temel araç olarak görmesi bakımından ortak bir eksen yaratıyor.
            İzmir Valisi anayasal bir hakkın kullanılmasını görünüşte yasal bir yetkiye dayanarak engellemeye çalışıyor. Çözüm şiddet!.. Hukukla, uluslararası hukukla izah edilemeyecek bir durum!.. Artvin Savcısı sormaması gereken bir soruyu soruyor. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ülkede sorulamayacak bir soru.
            Kuşkusuz üçüncü olayın ilk iki olayla temel bir nitelik farkı var, ama aynı coğrafyada bir türlü önlemeyen kadına yönelik şiddetin son alçak örneği. Peki bu şiddeti kim önleyecek? Hukuk ve yönetim erki!.. Yani savcılar, mahkemeler, valilikler ve güvenlik güçleri!..
            Açıklamaya dönersek, gündemde olan iç güvenlik paketini; “çıkaracağız, çıkaracağız, çıkaracağız” diye savunan Başbakan Davutoğlu, muhalefet liderlerine; “Bonzai Kılıçdaroğlu, Bonzai Bahçeli” diyerek haftanın kötü bir manşetini oluşturdu. Eğer kendileri Prof. olan Davutoğlu bu ifadeleriyle, bu söylem düzeyini kendilerine yakıştırıyorlarsa benim buna itirazım olmaz, ben de bu üslubu, bu söylem düzeyini kendilerine yakıştırdığımı ancak, ifade edebilirim.
            Yukarıya sıralamaya çalıştığım tüm gerçekleşmelerin arasında bir yönetme dilinin, yönteminin ve çözümü şiddette aramanın ortaklaştığını söylemek abartı sayılmamalıdır. Kabaca sıraladığımız ve yalnızca küçük işaretlemelerle ortak yönlerine dikkat çekmeye çalıştığımız bu üç olay bile Türkiye`nin geldiği; yöneten-yönetilen ilişkilerinin endişeli boyutunu göstermeye yettiği kanısındayım.
            Eğer Başbakan`ın açıklamalarının tamamı üzerinden bir yorumlama yapmaya kalkışırsak ancak endişelerimizin büyümesine katkı yapmış oluruz.      
            Çözüm, şiddete boyun eğmek değil hayatın her alanında, şiddetin her biçimine karşı ortaklaşarak, birleşerek mücadele etmekten geçmelidir.