havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YA SİYASET DİLİ VANDALİZE OLURSA !...

945
    Çağlayan Adliyesinde gerçekleştirilen rehine eylemini; ideolojik, politik, politik-pratik bir eylem çizgisi olarak onaylamamız, doğru bulmamız mümkün değildir. Dahası rehin alınan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz ve bu olayı gerçekleştiren 2 eylemcinin ölümü, diğer şeylerin yanında insani açıdan da üzüntü verici bir duyguyu ortaya çıkarmıştır. Bu, olayın birinci yönü.
     Olayın ikinci yönü ise; güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonun aceleciliği, tüm ikna çabalarının daha profesyonel bir ikna çabasının yeterince yapılıp yapılmadığı ikna konusunda tüm olanakların ve araçların kullanılıp kullanılmadığı bir soru olarak belirsizliğini korumaktadır. Olayın başlangıcından bitişine kadar bütünü ve bütünlüğü açısından bir değerlendirme yapıldığında sayısız soru işaretleri ve sorular cevapsız kalmaktadır. Ama bir cümle söylemek gerekirse bu operasyonu başarılı bulanların aksine, başarısız ve ölümle sonuçlanan bir tabloyu başarı olarak kabul etme şansımız yoktur. 
     Operasyon sonunda yaşananlar ise ibret vericidir. Taziye evini miting arenası gibi değerlendirmenin; kaba bir istismarcılık olduğunu toplumsal geleneklerimizle, ölüme duyulan saygı, ölenlerin yakınlarının acılarına duyulan saygıyla örtüşmediğini ve en hafif ifadeyle nezaketsizlik olduğunu söylemeliyiz. `Milli birlik` söylemi ve gerekçesiyle muhalefet partilerinin eleştirilmesini, basına yönelik yasaklamaların bir ölüm üzerinden yine en hafif ifadeyle, kaba bir seçime yönelik kullanma argümanı olduğunu ifade etmeliyiz.
     Bu eyleme dair ve onun sonuçları üzerinden özellikle hükümet cenahının ve bilimum yandaş medyanın tutum ve söylemlerini seçim malzemesi olarak ele almalarını; vicdani ve ahlaki değerler açısından onaylamak mümkün değildir.
     Biz şimdi daha başka bir konuya dönelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu başta olmak üzere gezi eylemleri, Kobane protestolarına yönelik değerlendirmeler yaparken sıklıkla vandalizm sözcüğünü kullanırlar. Yapılan ve bir protesto eyleminde çoğu kez kendiliğinden ortaya çıkan taşkınlıkları hatta yanlışlıkları vandallıkla niteleyerek suçlamışlardır. Şimdi biz daha tehlikeli bir vandallıktan, vandalizmden söz etmek istiyoruz.
     Bir eylemin veya bir eylem içerisinde ortaya çıkan vandalizmin, telafisi mümkün ve daha kolaydır. Hem yasal açıdan hem pratik açıdan bilinçli veya kendiliğinden vandallık olarak tanımlanabilecek bir eylemi, ortadan kaldırmak yarattığı tahribatları gidermek kolay ve mümkündür. İsterseniz görece daha mümkündür de diyebiliriz.
     Asıl tehlike; bir dilin, bir ifade biçiminin özellikle siyasetin ve daha tehlikelisi egemen siyasetin dilinin ve ifade biçiminin vandallaşmasıdır. Siyaset dilinin vandallaşması gelenekselleşir egemen kılınarak bir kültüre dönüşmesi; toplumları, toplumsal hayatın tüm alanlarını daha derinden tahrip etme, toplumları bir arada tutan değerleri yıkıp yok etme, tehdit ve tehlikesini içermesi bakımından daha büyük bir sorun olarak, problem olarak karşımıza çıkar.
     Siyasetin vandallaşmasının, vandalize olmasının sonuçlarını gidermek, tahribatlarını ortadan kaldırmak çok daha uzun ve yoğun emek-zaman harcanması sonucunu doğurur.
     Siyaset dilinin vandallaşması, özellikle yönetici egemen dilinin vandalize olması, toplumsal hayatın çeşitli alanlarında kendini yeniden üreterek farklı biçimler alarak, bütün bir yaşamı derinden etkileyecek, yıkımlara yol açacak sonuçlar doğurma potansiyeli taşır.
     Özellikle de egemen siyasetin, vandalize olması iki yönlü tehlikeyi hareketlendirir. Birinci tehlike hiyerarşik olan ve yukarıdan aşağıya doğru işleyen, doğrudan hukuku, insan haklarını, özgürlükleri ve hatta anayasal değerleri; tehdit, tahrip eder ve militarizasyona yol açar.
     Genel anlamda siyasetten sanata, kültürden spora, inançlardan toplumsal değerlere tüm üst yapı kurumlarını ve değerlerini bozarak, çürütmeye yönelir.
     İkinci hareketlenme ise aşağıdan yukarıya doğru komşuluk ilişkilerinden, dayanışma ruhuna; dostluk, mertlik, özveri, yardımlaşma gibi uzun bir tarihsel süreç içerisinde kristalize olan ve insanlığın ortak değeri haline gelen bütün bu yaşamı güzelleştiren alanları parçalayan, parçalama potansiyeli taşıyan vandalizm çizgisine evirilme tehlikesidir.
     Bir kez daha toparlayarak söylersek; siyaset dilinin vandalize olması tekil bir eylemin veya eylemlerin vandalize olmasından, toplumların geleceği açısından, toplumsal ilişkilerin bütünü açısından daha tehlikelidir. Eylemin vandalizmi, bir sonuçtur. Ve önlenebilirdir. Siyaset dilinin vandalize olması ise sosyal ve toplumsal bir hayatın tüm alanlarında kendini yeniden üreterek, derinleşip genişleme potansiyeli taşıması açısından; hem önlenmesi, hem tahribatının giderilmesi çok daha maliyetli sonuçlar doğurmaya gebedir.
     Siyasetin dilini vandalize edenler, belki kısa sürede istedikleri sonuçları, olumlu değerlendirdikleri sonuçları alabilirler. Ama uzun erim açısından bakıldığında kaybetmeye mahkumdurlar. Belki şöyle de ifade edilebilir. Taktik açıdan kazançlı çıksalar bile stratejik açıdan kaybetmekten kurtulamazlar.   
     Günümüz açısından özellikle seçim atmosferine girdiğimiz bu günlerde, siyasi vandalizmi bir ifade biçimi, bir siyaset dili olarak kullananlar; eğer uzun bir geleceği yarının küçük kazançlarına feda etmek niyetinde değillerse bir kez daha yeniden düşünmek zorundalar. Biz onların böyle bir düşünce veya siyaset dilini gözden geçirme çabasına girmeyeceklerini biliyoruz. Ancak halkların, emekçilerin, aydınların bu vandalize olmuş siyasi dili teşhir edeceklerine, onun kaba ve hoyratca yaratmak istediği bölünmelere alet olmayacaklarına, `yeni bir yaşam için` hak ve özgürlüklerini korumak için yalnızca seçim barajlarını değil bütün propaganda örgülerini, halkları bölme sonucunu doğuracak, egemen siyasetin tüm tahrip edici vandallıklarını da aşacağına, aşması gerektiğine, ertelenemez bir özveriyle çaba göstermesi gereğine işaret ediyor, ve buna olan inancımızı yineliyoruz.