havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YEREL SEÇİMLER VE ÇANAKKALE

Yerel seçimlere doğru günleri birer birer tüketiyoruz. İktidar, devlet olanaklarını sonuna kadar kullanma niyetini gizlemeden debisi yüksek bir kampanyayı neredeyse bir seferberlik halet-i ruhiyesiyle başlatmış görünüyor?

7576

 

 

                Adaylar, önemli ölçüde belirlendi. İlimiz Çanakkale’nin de merkez ilçe adayları önemli ölçüde belirlenmiş görünüyor.

                Partiler, seçime hazır görünüyor. Peki biz de tersinden bir soru soralım; ya kentliler!? Bizler de hazır mıyız yerel seçimlere!? Ne yapacağız bu yerel seçimlerde!? Partilerin vaatlerine karşılık olarak bizlerin talepleri ne olacak!? İlkeler ve değerler düzeyinde, pratik talepler düzeyinde neleri isteyeceğiz!?

                Önce Çanakkale’nin özgünlüğünü tek bir cümle ile ifade etmeye çalışalım. Bu kent; mitolojisi, tarihi ve farklı dinlere, etnik kökenlere aidiyeti olan insanların demokratik bir hoşgörü içerisinde sosyal hayatı paylaştıkları; mitolojinin ve tarihin olabildiğince günlük sosyal hayata yansıtıldığı ve bu değerleri özel bir coğrafya içerisinde anlamlandırdığı niteliklerin toplamı olarak ifade edilebilir.

                Ne demek istiyoruz?

                Birincisi, burası Troya Coğrafyasıdır. Troya’nın dersleri, bir kültür unsuru olarak, festivallerin konusu olarak günlük hayatımızın içerisinde varlığını sürdürmektedir. Truva Atı, her gün kent halkına uyanık olmayı, “Truva Atlarından” sakınılması gerektiğini, hilelere aldanılmaması gerektiğini her gün bıkmadan, usanmadan, gözümüze baka baka bizlere anlatmaya çalışmaktadır.

                İkincisi, birinci emperyalist savaşın özel bir cephesi olan Çanakkale Savaşları; bize, kent halkına, belki ülke geneline olduğundan daha çok; emperyalizme karşı uyanıklığı ve antiemperyalist mücadelenin gerekliliğini ve emperyalist ülkeler arasındaki itiş kakışlardan stratejik bir pozisyon çıkarılamayacağını ve yine emperyalistlerin dümen suyunda akmanın ülkeye bir yarar getiremeyeceğini içten ve yakından anlatmaktadır.

                Hadi şunu da birlikte düşünelim; meydandaki Truva Atının bir gözü Abidelere doğru, çatışma alanlarına doğru, diğer gözü düşman gemilerinin geldiği açık denizlere bakıyor. Belki de içimizdeki “Truva Atlarına”, emperyalizmin uşakları ve işbirlikçilerinin görünüşlerine ve sözlerine değil, hayat içerisindeki tuttukları pozisyonlara bakmamızı, emperyalizmle alt takke ver külah ilişkilerini gizlemek için her türlü cambazlığı yapabileceklerini, bizlere hatırlatıyor gibi sanki!?.

                Şimdi buradan işin özüne gelelim; yerel seçimlerde ne yapmalıyız?

                Birincisi, ilke ve değerler düzeyinde söylersek; bir bütün olarak kent halkının bütün bileşenlerinin, bütün farklılıklarının, bütün cinsiyetlerinin; bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik halini geliştirmek ve gerçekleştirmek için; havanın, suyun, toprağın, genel olarak ve geniş anlamda çevrenin yaşanılabilir kılınması ve bütün bu niteliklerin kent sosyal yaşamının ve ilişkilerinin insani değerlere uygunluk halinin sürekliliği için çaba gösterecek, güven verecek, inandırıcı ve kapsayıcı bir programa ve adaya ve bir yerel yönetim anlayışına ihtiyaç vardır.

                İkincisi, kent halkının yerel yönetimlere katılımının ve ilişkisinin var olan kanallarının (mahalle meclisleri gibi) daha işlevsel kılınması ve kentin ihtiyaçlarına uygun yeni örgütlenmelerin yaratılması için öncülük edilmesinin gerekliliği. Özellikle bütün demokratik kitle örgütleri, sendikalar, sivil alanlar, yurttaşlar; önümüzdeki seçimlere yönelik platformlar oluşturarak kentin geleceğine sahip çıkmanın adımlarını gecikmeden atmalıdırlar.

                Ve Çanakkaleli kadınlar; ki bu güne kadar yerel seçimlerde ve kentin sosyal yaşamının demokratikleşmesinde örgütlü ve bireysel tavırlarıyla zaman zaman belirleyici, özel ve sürekli etkileyici olma tutumlarını bir kez daha ve yeniden ortaya koymalıdırlar.

                Üçüncüsü; sanat, kültür etkinliklerinin süreklileştirilip kent halkının ulaşabileceği bir özelliğe kavuşturulması… Ve hatta her yıl düzenlenen Uluslararası Troia Festivali’nin yeniden, geniş katılımla ele alınıp, değerlendirilmesi… Kendini tekrarlayan, alışılmış ezberlerin dışına çıkarılması… Kentin ihtiyaç duyduğu; festivallerin endüstriyel değil, halkçı, demokratik ve Troia’nın değerlerini geniş yığınlara ulaştıracak bir boyut ve nitelik kazandırılmış olması…

                Dördüncüsü; Altın Yıllar Yaşam Merkezi, Yazar ve Sanatçı Evi gibi merkezlerin sayısının çoğaltılması ve daha işlevsel hale getirilmesi…

                … Özgürlük Parkı gibi alanların çoğaltılması ve işlevselliklerinin günün ve kentin ihtiyaçlarına göre yeniden değerlendirilmesi…

                Şimdilik bu genel perspektif ile yetinelim. Elbette bu ve benzeri talepleri paylaşmaya devam edeceğiz.

                Buradan başka bir yere atlayalım ve adaylara soralım; kentin sorunlarıyla, dertleriyle ne kadar hemdert oldular? Örnekleyelim, Kazdağları; daha geniş anlamda Troya Coğrafyası, bir avuç altın için siyanür tehdidi altına girerken hangi aday ne söyledi!? Devam edelim, siyanürün Atikhisar barajının suyunu zehirleme tehdidine ve tehlikesine karşı hangi aday tek bir söz söyledi!? Söyleyenler varsa hatırlatsınlar. Ağaçlar birer birer kesilirken, kuşların yuvası bozulup karıncaların evleri dağıtılırken, hangi aday kent halkı ile birlikte dertlendi!? Ki bizim kültürümüzde kuşun yuvasını bozanın, karıncanın evini dağıtanın abad olmayacağı söylenegelmiştir.

                Şimdilik şunu söyleyelim; Çanakkale bugüne değin iyi şeyler de gördü; hayvanlara, kedilere köpeklere “sevgimizde ortak kentimizde” diyerek birçok kentte olmayan uygulamaları gerçekleştirdi. Ama artık biz kent halkı olarak iyi ile yetinemeyiz, çok daha iyisini talep etmeliyiz ve talep ediyoruz.

                Siyasi gericiliğin estirdiği yalan rüzgarlarına, gerçeklikten uzaklaşmış ve sanki bugüne değin ülkeyi başkaları yönetiyormuşçasına ortaya koydukları tüm aldatıcı retorik ve propagandalara ve hatta, ve sanki bu dünyadaki sahte vaatler yetmiyormuşçasına; “AKP`li adaya oy vermek mahşerde beraat belgesidir.” Yani neredeyse “Cennetin anahtarını” pazarlamaya soyunan din istismarcılığına karşı hep birlikte kentimizin demokratik değerlerini geleceğe taşıyacak bir yerel yönetimi gerçekleştirme mücadelesine hız vermeliyiz, oy kullanmalıyız, oylarımıza sahip çıkmalıyız; hile ile alavere dalavere ile sandıktan çıkmayı hayal edenlerin bu heveslerini kursaklarında bırakmalıyız.

                Son söz olarak, Çanakkale artık ‘iyi’yi değil, çok daha iyiyi hak eden bir kent durumundadır. Şimdi bütün kent halkı, kent bileşenleri olarak çok daha iyisini talep edeceğiz, etmeliyiz. Ve çok daha iyinin gerçekleşmesi için mücadele etmeliyiz…

                Seçimlere yönelik platformları, örgütlenmeleri, seçim sonrasına da taşıyarak demokratik ve insanca yaşanacak bir kenti gerçekleştirmek için mücadeleyi, oluşacak yerel yönetime katkıyı ve eleştirileri süreklileştirecek bir perspektife ve duyarlılığa şimdiden kendimizi hazırlamalıyız…