yandexmetrikacounter
Siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları | Çanakkale Olay

Siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarından; OHAL'a karşı demokrasi çağrısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) tavsiyesi ve ardından gerçekleşen Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması önce Resmi Gazete'de ardından da TBMM'de kabul edilerek yürürlüğe girdi. TBMM'de AKP ve MHP'nin "evet', CHP ve HDP'nin ise "hayır' diyeceğiz açıklamalarının ardından yapılan görüşmede OHAL kararı kabul edildi. Tüm ülkede geçerli olacak OHAL uygulamasının kabulünün ardından siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları açıklama yaparak, "OHAL'a hayır" dediler. Yapılan açıklamalarda "Demokrasi" çağrısı ön plana çıktı.

671

 “Darbe ile mücadele, bir demokrasi mücadelesidir”

Emek Partisi’nden yapılan açıklamada; “Halkın darbeye karşı tepkisi, AKP rejiminin inşasına yedeklenemez!” denildi. OHAL kararına karşı çıkan açıklamada; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MGK ve Bakanlar Kurulu öncesinde vaat ettiği müjde, OHAL çıktı! Halkın desteğiyle püskürtülen darbenin ardından gelen demokrasi değil, geçmiş OHAL uygulamalarında da yakından tanık olduğumuz demokrasinin askıya alınmasıdır. Darbe girişiminin tüm faillerinin ve ilişkilerinin açığa çıkarılması önemlidir. Meclis’i bombalayan, halka saldıran darbecilerin yargılanması ve hukuk sınırları içinde cezalandırılması gerekmektedir. Ne var ki OHAL uygulamasının toplumun tüm kesimlerine yönelik bir cadı avının başlangıcı olacağına dair işaretler şimdiden alınmaya başlamıştır. OHAL ilanının üzerinden 24 saat geçmeden, grevdeki Avcılar Belediyesi işçilerinin direniş çadırının hemen kaldırılması sürecin nasıl ilerletileceğinin apaçık bir kanıtıdır. Emek ve demokrasi güçlerinin OHAL uygulamalarına dair iyi anıları yoktur. Bütün OHAL dönemlerinde baskı artmış; hürriyetler askıya alınmıştır. OHAL’in tanımı ve hukuktaki yeri gereğince kamu güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle; sokağa çıkma yasaklarının uygulanması, toplantı gösteri ve yürüyüşlerin men edilmesi; basın, ifade özgürlükleri ve propaganda faaliyetlerinin sınırlandırılması; kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması sendikal hak ve özgürlüklerin tasfiyesi mümkündür. Devlet içinde yuvalanmış ‘Paralel’ çeteyle mücadelenin halkın ve emekçilerin demokratik haklarının budanması pahasına, hak ve özgürlük taleplerinin susturularak gerçekleştirilmesi tehlikesi büyüktür. Meclis’in devre dışı bırakıldığı OHAL, yasama yetkisinin Bakanlar Kurulu’na devredilmesi ve ülkenin Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilmesi anlamına gelmektedir. Oysa halkın hak ve özgürlükleri devlet içindeki iktidar kavgalarının pazarlık konusu yapılmamalıdır. Darbelerin antidemokratik uygulamalardan güç aldığı da unutulmamalıdır. Nitekim 15 Temmuz’da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin beslendiği kaynak AKP’nin 14 yıldır sürdürdüğü kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı politikalar olmuştur. Bu zaman zarfındaki gelişmeler ve son günlerde yaşananlar siyasi iktidarın, darbelere karşı halk duyarlılığını kendi amaçları için istismar etmeyeceğine dair güvence vermemektedir. Kısacası; Cumhurbaşkanı hak ve özgürlüklerin korunacağını vaat etse de pratikte bugüne kadar hiçbir OHAL rejiminin demokratik hak ve özgürlükleri koruduğu görülmemiştir. Cumhurbaşkanı’nın vaadinin, olağan hukukun devre dışı bırakıldığı ve ülkenin özel hukuk rejiminde yönetildiği bu koşullarda bir karşılığı yoktur. Üstelik bu süreç yeni başlamamıştır. Hukukun tasfiyesi darbe girişiminin sonrasında değil çok öncesinden başlatılmış; ülke yönetiminde tek adam iradesinin öne çıktığı otoriter bir keyfiyet zaten hâkim kılınmıştır. Darbe girişimi bunu sadece meşrulaştıran ve derinleştirmesini kolaylaştıran bir faktör olarak öne çıkarılmaktadır. Darbe halka karşı işlenmiş bir suçtur ve darbelerle mücadele bir demokrasi mücadelesidir. Tüm emek, demokrasi ve barış güçleri tarafından darbe girişimi şimdiye kadar zaten nefretle kınanmıştır. Ama darbe düzenini aratmayacak bir OHAL düzeni de halk ve emek güçlerinden aynı tepkiyi çekecektir. Hükümetin ve Cumhurbaşkanlığı kurumunun başarısız darbe girişimini dayanak alarak gerici, baskıcı, faşizan bir rejim inşasına müsaade edilemez. Halk güçleri darbe vesile edilerek AKP’nin kendi rejimini yeniden inşa girişimine karşı laik-demokratik bir Türkiye ve barış mücadelesini sürdürecek; hak ve özgürlüklerin budanmasına izin vermeyecektir. Bu mücadelenin birleştirilmesi gerekli olduğu kadar da tarihsel zorunluluktur. Partimiz bu mücadelenin bir parçasıdır ve olmaya devam edecektir” denildi. 
 
“OHAL değil acil demokrasi!”
Halkevi’nden yapılan açıklamada ise; “15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek alınan OHAL kararı bekleme odasına alınan parlamenter sistemin tamamen baypas edilmesi, Kanun Hükmünde kararnamelerle ülkenin yönetilmesi, keyfi bir şekilde hak ve özgürlüklerin askıya alınabilmesi demektir. Böylece anti-demokratik bir müdahaleyle, fiili başkanlık rejimine hukuki temel kazandırılmasıdır. 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi, bizzat AKP iktidarı tarafından demokratik kurum, kuruluş ve örgütlenmelerin faaliyetlerinin engellenip, halkın haklarını aramasının ve siyasete katılmasının önünün kesilirken; demokrasinin en küçük kırıntılarına bile tahammülsüzlüğün, yargının, ordunun, emniyetin, din ve diyanetin, eğitimin, basının siyasetin aparatlarına dönüştürülmesinin sonucudur. Ülkenin içerisine sokulduğu darbe/iç savaş ortamından çıkışın yolu daha fazla baskı, faşizm, OHAL değil ülkeyi bu hale getiren koşulların ortadan kaldırılmasıdır.   İktidar ise tam tersi yönde ilerlemektedir” dendi. 

“Acil Demokrasi!”
“OHAL kararından derhal vazgeçilmelidir” denilen Halkevi açıklamasında; “Demokratik haklar önündeki kısıtlamalar kaldırılmalı, parlamentoyu bekleme odasına alarak işlevsiz hale getiren, dokunulmazlıkların kaldırılması dahil olmak üzere parlamentoyu işlevsizleştiren tüm uygulamalara derhal son verilmelidir. Parlamento üzerindeki vesayet kaldırılmalı, dış müdahalelerden bağımsız çalışmalarını sürdürmesi sağlanmalıdır. Halkın doğru haber alma hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalı; Basına dönük kovuşturma, sansür, oto sansür, siyasal baskı uygulamalarına son verilmelidir. Yargı bağımsızlığını engelleyen uygulamalar sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalı; siyasi iktidar yargı üzerindeki vesayetine son vererek hukuka uyacağını deklare etmelidir. Üniversite özerkliğini yok eden uygulamalara son verilmeli, YÖK tasfiye edilmeli, üniversite içi demokratik işleyiş güvenceye alınmalıdır. Demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların örgütlenmelerinin önündeki engeller kaldırılmalı, siyasal iktidara bağlı sendika, kitle örgütü yaratma hukuksuzluğundan vazgeçilmelidir. Demokrasi, meydanlarda iktidar yanlısı eylemler yapmak değil, iktidara muhalif eylemler de yapabilmektir. Demokratik eylemlere kapatılan ve bugün siyasal iktidarın demokrasi adına taraftarlarını yığdığı meydanlar, muhalefet dahil tüm halka açık olmalıdır. Hak arama, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bizler her koşul altında faşizme, gericiliğe, kentlerin-doğanın-emeğin yağmasına karşı halkın hakları ve demokrasi, özgürlükler için aynı inanç ve inatla mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadeleri yer aldı. 
ÖDP: “Demokrasiyi kazanacağız” 
Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden yapılan açıklamada; “Darbecilerle hesaplaşma, AKP’li olmayan tüm kesimleri susturmanın gerekçesi haline getiriliyor. OHAL kararı ile parlamento tümüyle devre dışı bırakılmış, hukuk ve demokrasi askıya alınmıştır.  Fiili Başkanlık, OHAL ile kurumsallaştırılmıştır.  Bu adımlar da gösteriyor ki darbe bitti ama demokrasi kazanmadı. Meydanlarında OHAL’in değil, gerçek demokrasinin yeşereceği bir ülke mücadelemizi daha büyük bir kararlılıkla sürdüreceğiz. Demokrasiyi ve özgürlüğü Kazanacağız" denildi. 
 
TMMOB: “OHAL değil, demokrasi istiyoruz”
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nden yapılan açıklamada; “TMMOB, her zaman darbelere karşı olmuş, demokrasinin vazgeçilmez olduğuna inanmıştır. 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen askeri darbe girişimi de Birliğimiz tarafından şiddetle kınanmıştır. Ancak, darbe sonrası gidişat ayrıca endişe vericidir. Darbeyi fırsata çevirip, rejimin daha da otoriterleştirilmesi kabul edilemez. Darbe girişimi, başkanlık yoluna giden bir fırsat olarak görülmemelidir. Darbeyi gerekçe gösterip, halkın egemenliğini kısıtlayacak, hukuku geri plana atacak "olağanüstü hal” gibi uygulamalara başvurulmasını doğru bulmuyoruz. OHAL ile Meclis devre dışı bırakılmakta, hukuk askıya alınmakta ve tüm yönetim KHK`lara dayanarak Cumhurbaşkanına verilmektedir. Darbe girişimi sonrası gerekli soruşturma ve araştırma süreçleri gerçekleştirilmeden, hukukun temel ilkeleri gözetilmeden yapılan kamudan görev almaların cadı avına dönüştürülmesinden endişe duymaktayız. Darbeciler demokratik hukuk devleti ölçütlerine göre yargılanmalıdır. Gündeme getirilen "idam” gibi insanlık dışı bir cezanın tartışılması yerine hukukun üstünlüğü tesis edilmelidir.  Ülkemizin 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana içine çekilmeye çalışıldığı karanlık girdaptan çıkışı OHAL uygulamalarıyla değil, daha fazla demokrasi, laiklik, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, yargıda bağımsızlığın sağlanması, evrensel hukuk ve adaletin tesisiyle mümkündür. TMMOB`nin demokratik, özgür ve laik bir Türkiye için emek ve demokrasi örgütleriyle ortak mücadelesi sürecektir. Ne darbe, ne dikta, yaşasın bağımsız, demokratik Türkiye!..” ifadelerine yer verildi. 
 
DİSK Genel-İş: “Olağanüstü halde yaşamak istemiyoruz!”
DİSK Genel-İş’ten yapılan açıklamada; “2002`den bu yana Türkiye`nin gündeminden çıkmış olan olağanüstü hâl (OHAL) uygulaması, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tekrar yürürlüğe girdi. Demokrasiyi hedef alan her türlü girişimin panzehiri baskıcı, antidemokratik uygulamalar değil daha fazla demokrasidir. Partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, yurttaşların topyekûn darbeye karşı durduğu bir ortamda OHAL uygulamaları demokratikleşme bilincini köreltecektir. Faali meçhul cinayetler, işkenceler, uzun gözaltı süreleri gibi toplum hafızasına yer etmiş bu uygulamalar göstermiştir ki bugüne kadar hiç bir OHAL uygulaması demokrasi ve özgürlük getirmemiştir. Aksine demokrasiye ve özgürlüklere darbe vurmuştur. Demokrasi evrensel değerleri kabul etmekle başlar.  Darbeye karşı atılacak adımlar otoriter bir rejimin ön hazırlığı veya Anayasa’da tanımlanmayan bir yönetim biçimine hazırlık olarak değerlendirilmemelidir. McCarthycilik benzeri uygulamalarla, 12 Eylül döneminde yaşandığı gibi hukuksuz ve keyfi gözaltılara, tutuklamalara, işten çıkarmalara geçit verilmemelidir. Kötü muamele ve işkenceye sıfır tolerans gösterilmelidir. Asker, sivil, bürokrat, memur demeden işlenen her türlü suç, evrensel hukuk kuralları çiğnenmeden, Anayasa’ya ve yasalara uygun bir şekilde cezalandırılmalıdır. Adil yargılama ve hukuk devleti ilkeleri esas olmalıdır. Ülkemiz bir an önce demokrasi yoluna girmeli, darbelere karşı çözümü demokraside aramalıdır. Demokrasinin tüm kurumlarıyla işlediği, bağımsız yargının olduğu, emeğin haklarının verildiği ve güvenceye alındığı, temel hak ve özgürlüklerin herkese eşit olarak uygulandığı bir ortamda hiç bir darbe heveslisi var olamaz. Sendikamız darbe girişiminin ilk saatlerinde sivil siyasetten ve parlamenter demokrasiden yana tavır aldı. Bugüne kadar demokrasiden, emekten, özgürlüklerden, toplumsal barıştan yana oldu, bugünden sonra da olmaya devam edecektir. Her türlü darbeye karşı olup ve darbelere karşı mücadele ettiğimiz gibi demokratik hayatı hedef alan her türlü otoriter uygulamanın da karşısında olacağız” dendi. 
 
Eğitim-İş: “Meclis lağvedilemez”
Eğitim-İş’ten yapılan açıklamada; “Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu toplantılarının ardından 3 ay süreyle OHAL ilan edildiğini açıklamış ve OHAL kararı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından alınan OHAL kararı, faşizmin ayak sesleridir. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının zemini olacak 1980 askeri darbesi ürünü olan OHAL rejimi, geçmişte de ülkeye kabus gibi çökmüş,  hiçbir soruna da çözüm üretememiştir. OHAL’in kaldırılmasını bugüne kadarki en önemli icraatlarından kabul eden AKP, şimdi ise darbe girişimini fırsat bilerek OHAL kararı ile parlamentoyu fiilen askıya alacak, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayacak, yargı yolunu kapatmaya yönelik çabaları ile kamu emekçilerinin iş güvencesini tamamen ortadan kaldıracak, medyaya sansür uygulamalarını daha da artıracaktır. Gelinen noktada tüm muhaliflerin hedef tahtasına konulacağı izlenimi endişe vericidir. Darbe girişimine karşı tepkimizi çok net ifade etmiş, ilaveten siyasi iktidara da demokrasi ve millet iradesinin yegane teminatı ve koruyucusunun şahıslar değil, laik, demokratik sosyal hukuk devleti olduğunu hatırlatmıştık.  Mevcut kaosun çözüm yeri, Kurtuluş Mücadelesinin verildiği savaş günlerinde dahi görev yapan Gazi Meclis’tir. Eğitim-İş olarak keyfi kullanılacak her türlü tasarrufun karşında olacak, OHAL bahanesiyle parlamenter sistemin lağvedilmesine de göz yummayacağız” ifadelerine yer verildi.        (Haber Merkezi)
Paylaş