yandexmetrikacounter
"Tüm baskılara rağmen gazetecilik yapan ins | Çanakkale Olay

"Tüm baskılara rağmen gazetecilik yapan insanlar var"

"Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi"nin toplantısı için Çanakkale'ye gelen Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, son dönemde gazetecilere yönelik olarak yapılan baskı ve sansür uygulamalarını değerlendirdi. Gazetemiz Çanakkale OLAY'a açıklamada bulunan gazeteci Barış Terkoğlu, gazetecilerin özgürleşmesi için baskıcı iktidarlardan kurtulmak gerektiğini ifade etti. Terkoğlu, "Ne kadar baskı altında olursak olalım, bunlara rağmen, bütün bu baskılara rağmen özgür gazetecilik yapmaya devam eden insanlar var. MİT tırlarını da yayınlıyorlar, kumpasları da yayınlıyorlar, yolsuzlukları da yayınlıyorlar" dedi.

555

 “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi”nin ilk imzacıları arasında yer alan ve “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi”nin Çanakkale toplantısı için kente gelen Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, özellikle son dönemde gazetecilere yönelik giderek artan baskı ve sansür konusunda gazetemiz Çanakkale OLAY’a açıklamalarda bulundu. Oda TV davası sırasında yaptığı haberler nedeniyle 19 ay hapis yatan Terkoğlu,  gazetecilere baskı uygulamayı alışkanlık haline getiren iktidar ve güç merkezlerinden kurtulmadan, gazetecilerin özgürleşemeyeceğini belirtti. Türkiye’de son dönem gazetecilik tartışmalarına ve iktidarla gazeteciler arasındaki gerginliğe değinerek sözlerine başlayan Terkoğlu; “Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskılar son bir yıldır belli bir kesim tarafından tartışılmaya başlansa da aslında hem çok geçmişe ait bir tartışma, hem de cemaat-AKP kavgasının öncesinde yaşanan bir mesele. Şöyle söyleyeyim, ben 2011 Şubatı ile 2012 Eylül’ü arasında 19 ay hapis yattım. Benim hapishanede olduğum süreçte Türkiye’de yaklaşık olarak 100 gazeteci hapisteydi. Ve Türkiye’de gazetecilik meselesi tartışılmaya devam ediyordu. Ancak bu gün Türkiye’de basın özgürlüğünden bahseden bazı liberaller ve cemaatçiler, Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu olmadığını, içerideki gazetecilerin terörist olduğunu, bunun gazetecilik davasıyla ilişkilendirilemeyeceğini söylüyorlardı. Ancak biz bunun böyle olmadığını uzun bir süre boyunca tekrarladık. Çünkü gerek Tayyip Erdoğan, gerekse bir dönem iktidar ortağı olarak kullandığı Fethullah Gülen Cemaati Türkiye’de kendi iktidarlarını kurmak ve korumak için gazeteciliği hedef haline getirdiler. Ergenekon, Balyoz davaları hakkındaki hukuksuzlukları yazmayı yasaklamak istediler, yolsuzluklar hakkında yazı yazmayı yasaklamak istediler, Türkiye’deki baskı sisteminin uygulamalarını eleştirmeyi yasaklamak istediler. Bunu hep birlikte yaptılar. Bir dönem gazetecilerin sansürlenmesini istediler. Bunu ortaya çıkan tapelerde de gördük. Genel yayın yönetmenleri arandı, gazete patronları arandı ve yazanların sansürlenmesi istendi. Çok meşhur bir laf değil mi, ‘Siz vitrininize ne koyuyorsanız osunuzdur, sonra bana başka bir şey olduğunuzu söylemeyin’ diye patronlara yapılan çağrı, açık bir sansür çağrısıdır. Bunu gören bazı gazeteciler gerçekten kendilerine oto-sansür uyguladılar. Bazı insanların yazıları yayınlanmadı. Örneğin, Mine Kırıkkanat Vatan Gazetesi’nden kovulmadan önce yayınlanmayan 10 yazısı olduğunu ben biliyorum. Hürriyet Gazetesi’nden kovulan Cüneyt Yurtsever’le yaptığımız birçok sohbette, kendisinin hemen hemen her gün gazetede atanmış biri tarafından yazılarının okunduğunu ve sansürlendiğini kendi ağzıyla ifade etti bana. O yüzden Türkiye’de bir dönem bu sansür ve oto-sansür mekanizmasını kullandılar, sonra işten atmalar başladı. O da yeterli gelmeyince davalar, tutuklamalar yaşandı. Bir dönem ortak olan hükümet ve cemaat Türkiye’deki gazetecilerin bastırılmasının sorumlularıdır diye düşünüyorum” dedi.

“Gülen Cemaati için gazetecilik bir enstrüman”
İktidarın cemaate yaptığı operasyonlar nedeniyle Türkiye’de tekrardan tartışılmaya başlanan basın özgürlüğü konusuna değinen Terkoğlu; “Fethullah Gülen Cemaati gazeteciliği gerçekten de topluma bir kamu hizmeti olarak bilgilendirmek, onlara yolsuzlukları, hukuksuzlukları anlatmak için kullanmadı. Tam aksine Fethullah Gülen Cemaati için gazetecilik bir enstrüman sadece. Hazırladığı belgeleri, polis içerisindeki sızdırmalarını, ordu içerisinde yaptığı bir dizi komployu, Türkiye muhalefetine çizdiği bir dizi kumpası topluma bir suçmuş gibi kullanabilmek adına kullandılar gazetelerini. Taraf Gazetesi de bunu yaptı, Zaman Gazetesi de bunu yaptı, Samanyolu TV’de bunu yaptı. Biz bu gazetelerde insanların iddianamelerine ulaşamazken, iddianamelerin içerisindeki en mahrem belgelerin yayınlandıklarını gördük. İnsanlar kendileri hakkında suçlama konusu olan belgelerin sahte olduğunu kanıtlarken, bunlar buralarda gerçekmiş gibi insanların suçlarının vehmedildiğini gördük. Bizzat kendi yazı işleri müdürünün ağzıyla söylüyorum, polis istihbaratından gazetenin yazı işleri müdürlüğüne adeta bir kanal kurulmuş ve buradan polis istihbaratı ne veriyorsa yayınlandığını gördük. O yüzden Fehtullah Gülen Cemaati tıpkı bu dönemin diğer suçları gibi aslında hesap vermesi gereken bir yapılanma. Gazeteciliği de maalesef o kirli amaçlarına alet etmiş bir yapılanma. O yüzden ben bu gün onların Türkiye’de basın özgürlüğü diye bir davanın ne savunucusu, ne taşıyıcısı olabileceklerine inanmıyorum. Şunu da söyleyeyim, kim olursa olsun, dünyada en nefret ettiğimiz insanlar da olsalar, hatta katil de olsalar her zaman hukukla, adaletle mukabele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimseye yapılan hukuksuzluğu savunamam. O yüzden ben, bugün cemaate de yapılan herhangi bir eyleme hukuka uygun mu, değil mi diye bakarak karar veririm” dedi.
 
“Bütün bu baskılara rağmen gazetecilik yapmaya devam eden insanlar var”
Basına yönelik baskı ve sansürden kurtulmanın çözümü olarak baskıcı iktidarlardan ve güç merkezlerinden kurtulmaktan başka yol olmadığını belirten Terkoğlu;  “Bizim gerçekten gazeteciliğe baskı uygulamayı alışkanlık haline getiren hem iktidarlardan, hem güç merkezlerinden kurtulmadan gazeteciliği özgürleştirme şansımız yok. Çünkü böyle olmadığı sürece gerçekten de bizi sansürleyecekler, oto-sansür uygulatacaklar, hiçbir şey yapamadıkları yerde reklam vermeyerek bizi ekonomik olarak sıkıştırmaya çalışacaklar, bizi hapishaneye atacaklar. Bizim gerçekten bu merkezlerden kurtulmamız gerekiyor. Başka hiç bir şansımız yok. Bu gün Tayyip Erdoğan gider, Fetullah Gülen gider, yarın başka bir iktidar ve başka bir cemaat gelir. Biz bunu Demokrat Parti döneminde de yaşadık. Gazeteler beyaz sayfalarla çıktılar. Abdülhamit döneminde de yaşadık. Türkiye’de ve dünyada gazeteciliğe yapılan baskılar yeni bir şey değil. Bu yüzden güç merkezlerinden kurtulmadığımız sürece gazeteciliği özgürleştirme diye bir sürece, bizi yazdıklarımızdan dolayı yargılayamazsın dediğimiz ve bunun hukuki garantisini sağlayacak bir toplum düzeni kurmadığımız sürece biz gazeteciliği maalesef özgürleştiremeyeceğiz. Ama başka bir şey daha söyleyeyim, ne kadar baskı altında olursak olalım, bunlara rağmen, bütün bu baskılara rağmen özgür gazetecilik yapmaya devam eden insanlar var. MİT tırlarını da yayınlıyorlar, kumpasları da yayınlıyorlar, yolsuzlukları da yayınlıyorlar. Bütün bu insanların her şeye rağmen özgür gazetecilik yaptığını düşünüyorum. Ne kadar eleştirsek de Türkiye’deki gazetecilik ortamını, gerçekten de eğer gelecekteki toplum basın özgürlüğü adına bir şeyler kuracaksa, bu insanların mücadelesi sayesinde kurulacak diye düşünüyorum” dedi.  
(Burhan Mert Balcı)
Paylaş