Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve
Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Sosyal Pediatri Bilim Dalında görevli Doç. Dr. Elif Ünver
Korğalı, fenilketonüri hastalığına dair bilgiler verdi.
Fenilketonürinin metabolik ve kalıtsal bir hastalık olduğunu
söyleyen Korğalı, "Besinlerle alınan proteinlerin yapıtaşları
aminoasitlerdir. Fenilalanin de böyle bir amioasittir ve normalde
fenilalanin besinlerle alındıktan sonra vücutta kullanılıp,
parçalanarak vücuttan uzaklaştırılır. Ancak fenilketonüri
hastalığında bu maddeyi parçalayan enzimde sorun vardır. Bu
nedenle fenilalanin vücuttan atılmaz ve birikmeye başlar.
Fenilalaninin vücuttaki oranı arttıkça hastalığın klinik
bulguları ortaya çıkar. Fenilketonüri hastalığı otozomal resesif
olarak geçer. Yani anne ve baba herhangi bir hastalık bulgusu
göstermeseler bile eğer bu hastalığın genini taşıyorlarsa,
evlendiklerinde çocuklarının dörtte birinde fenilketonüri
hastalığı ortaya çıkar ve çocuklarının yarısı bu hastalık için
taşıyıcı olarak dünyaya gelir. Anne ve baba taşıyıcı ise
çocuklarından sadece dörtte biri sağlıklı olacaktır. Ülkemizde
akraba evlilikleri çok fazla olduğu için fenilketonüri hastalığı
da pek çok ülkeye göre daha fazla görülmektedir. Çoğu Avrupa
ülkesi ve Amerika’da fenilketonüri sıklığı 10-30 binde bir iken,
ülkemizde bu oran 5-6 binde bir olacak şekilde oldukça sıktır.
Her yıl ülkemizde fenilketonüri hastası olan 400-450 bebek
dünyaya gelmektedir. Ülkemizde her 20-25 kişiden birinin
fenlketonüri hastalığı için taşıyıcı olduğu bilinmektedir"
dedi.
Fenilketonüri hastalığı olan bebeklerin doğduklarında sağlıklı
bebeklerden ayırt edilemediğini kaydeden Korğalı, "Ancak sağlıklı
bebekler gibi beslenirlerse aylar içerisinde hem zekada hem de
vücut fonksiyonlarında gerilik gözlenmeye başlar. Fenilalanin
birikimi öncelikle beyne zarar vermeye başlar. Genellikle bebek
5-6 aylık olduğunda belirtiler fark edilir. Başını tutamama,
anneyi tanımama, yürüyememe, gülümsememe, oturamama, yaşıtlarına
göre gelişiminin geri kalması ve daha büyük çocuklarda ağır zeka
geriliği şeklinde bulgular ortaya çıkar. Çocukların beyin
gelişimi normal olmadığı için başları da küçük kalabilir.
Fenilketonürili çocuklar genellikle anne babalarına kıyasla daha
açık bir cilt ve göz rengine sahiptirler. Ciltlerinde egzematöz
lezyonlar gözlenebilir. Bu çocuklarda otistik ya da agresif
davranışlar, şizofreni gibi durumlara da sık rastlanmaktadır"
dedi.
Erken teşhis konulması halinde hastalığın tedavisinin mümkün
olduğuna vurgu yapan Korğalı, "Hastalığa ait bulgular meydana
gelmeden tedavisine başlanılan çocuklar tamamen yaşıtlarına uygun
sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini tamamlarlar. Tedavi
edilmeyenlerde ise hastalığın şiddetine bağlı çok ağır zihinsel
özür gelişir. Hastalığın klinik bulguları ortaya çıkmadan
tanınması için ülkemizde 2006 yılından itibaren doğan her bebek,
doğum sonrası alınan topuk kanında fenilketonüri hastalığı için
ücretsiz olarak taranmaktadır. Böylece hastalık henüz klinik
bulgu vermeden teşhis edilebilmekte ve bebek özel diyet tedavisi
ile yaşamına sağlıklı bir şekilde devam edebilmektedir. Hastalık
teşhis edilir edilmez, bebekler fenilalanin içermeyen özel
mamalarla ve kandaki fenilalanin düzeyine göre kısıtlı miktarda
anne sütüyle beslenmelidir. Bu çocuklar ilk 2 yaşta fenilketonüri
hastaları için özel hazırlanmış ve ödemesi devlet tarafından
yapılan özel mamalarla beslenebilirler. Daha büyük yaşlarda ise
diyetleri hastalıklarına göre düzenlenir. Bu çocukların buğday,
çavdar, yulaf, mısır ekmekleri, kuru fasulye, nohut, mercimek,
soya fasulyesi, çikolata, kakao, kahve, neskafe, kuru yemişler,
süt, peynir, çökelek, yoğurt, ayran, muhallebi, yumurta, et ve
sakatatlar, tavuk, balık, hindi gibi besinleri tüketmesi
sakıncalıdır. Özellikle beyin dokusunun hızlı geliştiği 8-10 yıl
süresince tedavinin çok iyi şekilde uygulanması gerekir. Hastalık
yaşın ilerlemesiyle beraber düzelmez. Diyet yaparak fenilalanin
düzeyini düşük tutmak gerekir. Beyni etkilememesi için diyet ömür
boyu sürmelidir. Özellikle zeka gelişiminde ciddi hasar yaratan
bu hastalığın erken teşhisi hayat kurtarıcıdır. Ülkemizde çok sık
görüldüğü için bebek doğduktan sonra topuktan alınan 5 damla kan
erken teşhis ve tedavi için altın değerindedir. Tüm anne
babaların bebeklerinin sağlığı için topuk kanı tarama testleri
konusunda duyarlı davranması ve fenilketonüri hastalığı konusunda
bilinçli olması çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki bir damla kan
bazen hayat kurtarıcı olabilir. Tüm anne babalara bebeklerinden
topuk kanı alınması gerektiğini hatırlatıyoruz" ifadelerine yer
verdi.