“Neyse Sekiz”
Gaziantep’de yaşamını kaybeden işçileri saygıyla anar, yakınlarının acılarını paylaşırken, işçileri hiçe sayan onların yaşamlarına karşı her zaman saygısızlık içersinde olan emek düşmanı tüm anlayışları da şiddet ile protesto ediyorum. Dünkü grup toplantısındaki konuşmasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Gaziantep’de yaşanan iş kazası ile ilgili olarak yapmış olduğu konuşmada 5 işçinin ölümünü bildirmesi sonrasında kendisini düzeltenlere “neyse sekiz” olarak bir ifade ile karşılık vermesi emekçiler açısından bardağı taşıran bir damla olmuştur.
Ne demektir “neyse sekiz”?...
Bu kadar mı değersidir o işçiler,bu kadar mı ucuzdur bu işçilerin hayatı ;üçün beşin lafı olmaz misali sarf edilen bu sözler için yorum sizin.
Başbakan derhal özür dilemelidir…
Bırakın bu hamaseti
Palabıyık hoca yine Çanakkale’nin değerlerine saldırıyor. Bu sefer de sarıldığı silah(top), Vatan Millet Sakarya edebiyatı.
Bakın neler diyor; “Çanakkale plaj değildir. Çanakkale kordon değildir.
Çanakkale boğazda balık, ormanda piknik değildir”
Evet Çanakkale plajdır, kordondur, boğazda balıktır, ormanda pikniktir.
Çanakkale tarihtir, kültürdür,Türkiye Cumhuriyetinin önsözüdür.
Çanakkale doğal değerlerinin güzelliğini yaşamayı Türkiye’nin tek vücut olup, Türkü ile Kürdü ile, Lazı ile, çeşitli etnik yapıdaki halkları ile emperyalizme karşı kazandığı zafer ile kazanmıştır.
Ama siz, bu yaşam tarzı ile barışık olmadığınız için şimdi yeni bir kurgu ile Çanakkale’nin çağdaş ve modern değerlerine saldırmaya devam ediyorsunuz.
Tıpkı geçmişte Çanakkale Halkına yaptığınız hakaretler gibi.
Bugün de Çanakkale’nin tarihsel değerlerine sözde sahip çıkmak adına “Çanakkale plaj değildir. Çanakkale kordon değildir.Çanakkale boğazda balık, ormanda piknik değildir” sözleriniz ile geçmişte yapmış olduğunuz hakaretleri bir kez daha teyit ettiniz.
Bakın Palabıyık Hoca dün neler demişti:
“Yaşları genç de olsa onlara göre Çanakkale demek sakinlik demek, doğallık demek, akşamları geç vakitlere kadar kafayı çekmek demek, dans etmek demek, denizde yüzmek, dağda yürüyüşler demek. Hatta aylak aylak dolaşmak demek. Dolayısıyla bu kişiler Çanakkale’yi hareketlendirecek her şeye karşılar.
Gazetelerde, barlarda, sokaklarda asıl gürültüyü çıkaranlar da bunlar zaten. Kırık dökük de olsa ‘eski Çanakkale’yi savunuyorlar.
Bu kişiler için Çanakkale’de kanalizasyon arıtması olmasa da olur, sokaklar lağım kokabilir.
Çöpleri toplanmayınca da fazla gürültü yapmaz bu kişiler.
Depreme dayanıksız evlerde oturan, daracık ve kirli sokaklardan geçen bu kişilerin arabalarının lüks, kıyafetlerinin ise her daim baloluk olduğunu görürsünüz”
Çanakkalelilerin çağdaş, modern değerlerine yapmış olduğunuz saldırıları bugün yapmış olduğunuz hamasi nutuklar ardında söyledikleriniz ile bir kez daha doğrulamış oluyorsunuz.
Çarpıtmakta üstünüze yok, Palabıyık hoca.
Topa karşı çıkan yok, Çanakkale savaşlarına karşı çıkan yok, o topların emperyalizme direnişe karşı simge olduğuna karşı çıkan yok.
Bizzat o karşı çıktığını söylediğiniz insanlar emperyalizme karşı mücadelenin gerçek savunucularıdır.
Hamasi nutuklar ile emperyalizme karşı olduklarını söyleyenler bugün ABD emperyalizminin savaş arabasının şoförlüğünü yapmaktadırlar.
Ülkemizi ABD üslerine açan, patriot füzelerini yerleştirerek ABD’nin ve işbirlikçilerinin bölgedeki korumacılığını yapanların Vatan Millet Sakarya edebiyatı ile kendisini gizledikleri bilinen bir gerçektir:
Şimdi siz de aynı tezgah içersindesiniz.
Siz, o topları sözde savunma adı altında; ağzınızdaki baklayı çıkararak yine Çanakkale’nin modern çağdaş değerlerine saldırmaktan geri durmuyorsunuz.
Bakın ben size anlatayım.
Taşınmaz kültür varlıklarının sergilenmesi konusunda bir kültür politikamız olmalıdır.
Bu eserler gelişi güzel istenilen yerde sergilenemez.
Bu konuda gelişmiş disiplinler vardır.
Bunun yöntemlerinden biri de müzecilik disiplinidir.
Bu objeler, bu şekilde isteyenin istediği gibi gelişigüzel bir yerlerde sergilenmesi ile işte o zaman değerlerini kaybederler.
Onların kimliklerine uygun olarak sergilenmesi bilimsel bir çalışma sonrasında olmalıdır.
Tarihe saygı bu bilimsel çalışmadan geçer.
Yoksa sizin anlayışınız gibi, hiçbir bilimselliği olmayan bir yaklaşım ile gelişigüzel sağda solda bu topların sergilenmesi bizzat tarihe saygısızlıktır.
Böyle yaklaşıldığı için; o toplar kendi kültürel değerlerinden uzaklaştırıldığından dolayı sadece bir savaş objesi olarak anlamlandırılmaktadır.
Bunu yapanlar o topları bizzat o şekilde sergileyenlerdir.
İşte karşı çıkanlar da bundan dolayı karşı çıkmaktadırlar.
Gelelim ‘Barışın Kenti’ kavramına...
Türkiye Cumhuriyetinin önsözünün yazıldığı bu topraklarda savaş denilen insanlık dramını da en yakından yaşayan bu kentin , öncelik ile savaşlara karşı olması kadar insani bir yaklaşımından daha gerçekçi bir tavrı olamaz.
Bu yaklaşım Çanakkale savaşlarının Türkiye Cumhuriyetinin önsözü olma gerçeği ile hiçbir zaman çelişmez.
‘Barışın Kenti’ kavramı savaşın içinden çıkan bugün tüm dünyanın hayranlık ile izlediği bir dostluk ve kardeşliğin öyküsüdür.
Şimdi şunu kim söyleyebilir ki; Çanakkale’de Türkiye Cumhuriyetinin önsözü yazılmıştır, O zaman “yaşasın savaş”.
Hayır, Çanakkale savaşlarının anlamı ancak günümüzde barışı savunmak ile bir değer kazanır.
Günümüzde savaşları tercih edenler emperyalistlerdir.
Halklar barışı savunur, şiddete karşı çıkar,ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına sahip çıkarlar.
Emperyalizme karşı olmak barışı savunmaktan geçer.
İşte Çanakkale’nin çağdaş insanları bunun için kendilerine ‘Barış Kenti’ vizyonunu anlamlı bulmuşlardır.
Çünkü savaşın insanlık düşmanı, yağmacı, emperyalist politikaların devamı olmasına karşı durmak böyle onurlu bir kimliği gerektirir.
İşte Atatürk’ün Anzaklı annelere yazdığı mektup :”
"Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; göz yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
Atatürk’ün 1934 yılında yazmış olduğu bu mektup bizzat Çanakkale savaşlarının ruhundan doğan bir barış çağrısıdır.
Atatürk’ün bu sözlerini unutmayın,hamaset ile bir yere varamayacağınızı not edin.
Gelelim “bu top birilerine battı” başlığını atan tetikçi siteye...
Adını bile yazmaktan korkan bu tiplerin uşaklık ruhu o topun değerini kavrayamaz. O top batsa batsa , hamasetle, Vatan Millet Sakarya edebiyatı ile emperyalist kapitalist düzenin piyonlarının maskesinin düşürülmesine aracı olacağı için; onlara batar.
Biz Çanakkale savaşlarının anti emperyalist ruhunu bugün halkların kardeşliği temelinde yaratacağımız barış ortamı ile yaşatacağız.
Barışı savunmayan hiç kimse Çanakkale savaşlarına sahip çıkamaz.
Emperyalizme karşı olmayan hiç kimse Çanakkale savaşlarına sahip çıkamaz.
Bırakın popülizm yapmayı…
Peki o topu oraya kim koydu, kim izin verdi, kime sordu.
Cevapları olmayan sorular, nede olsa ben yaptım oldu mantığı değil mi günümüzdeki “demokrasi “ anlayışımız.
Biz Çanakkaleliler olarak, Çanakkale’nin plajına da, kordonuna da, boğazdaki balığına da, ormandaki pikniğine de sahip çıkacağız, Çanakkale savaşlarının ülkemiz açısından değerlerine de. Bu birilerinin göstermeye çalıştığı gibi birbiri ile çelişen bir durum değildir.
Çanakkale’nin tarihi değerleri ile diğer güzelliklerini karşı karşıya koyan bu anlayış çağın gerisinde gerici bir yaklaşımdan başka bir anlam taşımaz.
Haydi Çanakkaleliler kordona, denize, ormana, pikniğe.
Haydi Çanakkaleliler Kazdağları’mıza sahip çıkmaya, termik santral cehennemine karşı durmaya.
Haydi Çanakkaleliler barış için daha çok sorumluluk almaya...