Dünya yansa umurunda olmamak..
Biz yerine hep ben demek, umurunda olmamaya kodlanmış bir vicdan anlayışı.
Acaba ülkemizin ahlaki ve toplumsal yapısı dışarıdan nasıl gözükmekte diye merak edenimiz oluyordur. Ben ülkemizin bu anlamdaki durumunu ergenlik dönemindeki bir bireye benzetiyorum. Ergenlik döneminde birey sürekli bir kimlik arayışı içerisindedir. Ne çocukluğu kabul eder ne de genç olmayı..Ülkemiz de aynı şekilde bir türlü batılı olmayı diğer tarafta da Ortadoğulu olmayı kabul edebilmiş değil. Doğu medeniyetinin kalıtsal izlerinin genetik aktarımla üst kuşaklara geçtiği bir kültürün baskısıyla batının teknolojik gelişmelerini bir türlü sindiremeyen bir toplumsal yapıyla buluşması an itibariyle vizörden bakıldığında görünen sosyolojik yapıdır.
Her türlü olumsuzluğu kabullenmeye alıştırılmış, nereye çeksen oraya gelen bir karakter kalıbı, cehalet virüsünün yıllarca dozunun arttırılarak enjekte edilmesiyle ortaya çıkartılmıştır. Bir duruşu, kimliği olmayan birinden, vicdanlı ve ahlaklı olmasını beklemek abesle iştigal değil midir?
Gelecek hafta ülkemizde yerel yönetim seçimleri olacak. Akşam haberlerinde, sosyal medyada halkla yapılan röportajları izliyorum. Takım tutar gibi parti tutan söylemleri duymak demokrasiye inancımı sorgulatıyor. Vereceği oyun değerinin farkında olamayan düşünme özürlü, insansı formdaki bu canlıların gelecekleri hakkında endişelenmelerini beklemek ne kadar doğru olur?
Batıda tüm sınırlar kalkmış, yüz yıl sonraki yaşam şartlarını düşünerek yapılan planlar, biz de ise günübirlik hesaplarla geçiştirilen sorunların her geçen gün büyüyen yumağı. Süregelen üretmeden tüket algısı, günlük yaşamaya alıştırılmış bireylerin popülasyonunun artmasıyla daha kolay görülebilmektedir.
Kitap okumanın utanılacak bir şey olduğu düşünen, vicdanlı, nazik, şefkatli ve empatik olmaktan her geçen uzaklaşan bir insan formatından kendisine ve çevresine duyarlı olmasını bekleyebilir miyiz? Yıllardır kendisine ve başkalarına yapılan haksızlıklara sesinin çıkmaması gerektiği öğretilen biri doğaya ve insanlara karşı hassas olma becerisine sahip olabilir mi?
Bilinçli yurttaşlarımızın acı acı düşünmesine yol açan bu durum insan kalma isteğimize her geçen gün saplanan hançer gibi olmaya başladı. “Bananecilerden” artık sıtkımız sıyrıldı.
Peki ne yapmalı? Dünyayı değiştirecek gücümüz yok elbette ancak “Bir şey büsbütün yapılamazsa büsbütün de terkedilmez ki” İşin içinden sıyrılmak kaçmak yanılgısıyla yaşamayı kendimize yakıştıracak mıyız?
Dürüst olup da pişmanlık duymaktan bıkmadık mı? Biraz silkinip insan olduğumuzu hatırlayıp biraz kendimize gelmemizin vakti gelmedi mi? Hem suçlu hem güçlü insan olmanın vicdani rahatsızlığını hissedecek kadar ahlaklı olamaz mıyız? Çöp yerine sokağa attığınız sigara izmaritinin doğaya verdiği zararın bilincini ne zaman duyumsayacağız? Dünya, gelecek, çocuklarımız ve kendimiz için dertlenmenin, kaygılanmanın zamanı ne zaman gelecek?
Duyarsızlığın derin sarhoşluğundan çıkmanın yolu sevme becerimizi gözden geçirmektir. İnsan olmak, insan kalabilmek, her şeyin bir sevebilecek yanının olduğunu düşünmekle değer kazanır. Sevmek insanlık onurumuzdan hiçbir şey kaybettirmez. Önce kendimize sonra çevremize, nazik, şefkatli ve hassas olmanın kimlik algımıza kattığı ölçülemez değerin mutluluğunu yaşayacağımız aydınlık günler dileklerimle, tüm insanlığın bahar bayramını kutluyorum.