Bu hafta TBMM’de görüşülmesi beklenen ve enerji ile maden alanlarına dair düzenlemeleri içeren 21 maddelik kanun teklifi ile ilgili olarak konuşan İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, söz konusu teklif ile kamu yararı yerine vahşi madenciliği kolladığını iddia etti. Uz, yasa teklifinin ormanları, meraları, zeytinlikleri ve doğal varlıkları madencilik ve enerji yatırımları lehine yok edeceği, çevresel denetim mekanizmalarını zayıflatacağı ve idari süreçleri şeffaflıktan uzaklaştırarak yürütmenin, hatta tek bir kişinin kontrolüne bırakacağı uyarısında bulundu.
İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Uz yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Etrafımız ateş çemberi, bölgesel ve küresel riskler her geçen gün artıyor. İsrail - ABD bir olmuş, Büyük Ortadoğu Projesi’nin tüm safhalarını yerine getiriyor. Bizim hükümetimiz de bu saldırganlığı kınamaya bile cesaret edemiyor.
Cumhurbaşkanımız da BOP eş başkanlığı görevini ifa etmeye devam ediyor. “Küreciği” açık tutarak; Birleşmiş Milletlerin ve Uluslararası kamuoyunun tüm uyarılarına rağmen İsrail ile ticareti esmeyerek; Filistin’de, Gazze’de, İran’da çoluk çocuk demeden katliam yapan siyonist İsrail’in yanında oluyor.
Bölgesel ve Küresel tüm bu gelişmeler yaşanırken, iç cephemizde ise milli varlığımız tartışmaya açılıyor. Gazi Meclis’imizde ise iki Ermeni sevicisi bir Türk’ü yemeğe kalkıyor, Türk devletini ve onun asil milletini “soykırımcı” ilan ediyor. Ermenilerin şehit ettiği, Sadrazam Talat Paşa’ya hadsizce katil diyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine açıktan savaş açarak, üniter devlet yapısı nedeniyle soykırımın yapıldığını söylüyor.
Bütün bu hadsiz ve hudutsuz hezeyanlar karşısında AK Parti, CHP ve DEM buna alkış tutuyor ve buna itiraz koyan vekillerimize kınama cezası veriyor. Bu garabet durumu milletimizin ma-şeri vicdanına havale ediyoruz.
Milletim!
Her gün geçim derdiyle mücadele ediyoruz. Birinci sorunumuz ekonomi fakat hükümet; Ekonomi hiç konuşulmasın istiyor.
İşte bu gündemler arasında yangından mal kaçırırcasına TORBA yasa maharetiyle bir talan yasası, olan 21 maddelik bir kanun teklifini Meclisimize getirtiliyor.
İşte tam da bu sebeplerden dolayı diyoruz ki; “Keşke ama keşke ülkemizin başında yerli ve millî bir iktidar olsaydı!”
Malumunuz, iktidar bazı kanunlarda değişiklik yapılması adına “Torba Yasa” marifetiyle 21 maddelik bir kanun teklifini önce Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na ardından da Meclis’e getirdi.
Bu coğrafyada yaşayan haklımızın, milletimizin genel menfaati yerine tercih edilen uydu marifetiyle yurtdışından koordinatları dahi verilmiş, üç holding yararına İç-Taş, Limak, Aydem’i tercih ediyor olmasıdır. Kamu yararı yerine yandaşı gözetiyor. Doğal ve kültürel varlıklarımız yerine vahşi madencilik kollanıyor. Zira tüm izin ruhsat kurumu, ormanlardan maden ve petrol işleri genel müdürlüğüne (MAPEG’e) devrediliyor. Orman kanunu ve orman bakanlığı bypass ediliyor. Yeni bir kural oluşturularak Yasama ve yargı her zaman olduğu gibi devre dışı bırakılarak, yürütmenin tekinde ve hatta tek bir kişinin iki dudağı arasına bırakılıyor.
IV. Grup madenler ile stratejik veya kritik madenlerle ilgili kurumlar izni vermese bile kurulla koparıp geçerli olur diyor.
Kim bu kurul?
Cumhurbaşkanın atadığı bir Cumhurbaşkanı yardımcısı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı karar verecek. Aynı kurul özel mülkiyete ait taşınmazlara da kamulaştırma kararı verecek. Maddelere baktığımızda 1. madde ile ilgili olarak; ÇED kararı olmadan teşvik, onay/izin ve ruhsat süreci başvurusu yapılabilir. Yeni bir “oldu-bitti” süreci başlar ve “ön kontrol” mekanizması işlevini yitirir.
Bu teklif kanunlaşırsa; İşlemler başladı, durdurulması yatırımcı engeller gibi argümanlarla ile olağanlaşır. Çevre lehine değil de yatırım lehine karar alma baskısı oluşur. Yani önce değerlendir sonra izin ver uygulamasına aykırı bir durum oluşturur. Burada amaç (ÇED) çevre etki değerlendirmeyi işlevsiz hale getirilerek, ortadan kaldırmaktır.
Kanunun 2. Maddesi ise; Çevre ile uyum planı için ayrılan teminatı kaldırmaktadır onun yerine rehabilitasyon bedeli düzenlenir diyor. Rehabilitasyon bedeli olarak, ayrı kalem yapılmalı ve aksine teminat güçlendirmelidir.
Kanunun 3. Maddesi maden alanlarına denk gelen ormanların Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) ücretsiz devri ve altın gibi değerli madenlere yönelik izinlerin “Kamu Yararı” gözetilerek Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında oluşturulacak Kurul tarafından verilmesi hususu bulunmaktadır.
Bu kurul Cumhurbaşkanınca belirlenir, Kurulda bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı yer alır. Bu kurulun çalışma usul ve esasları cumhurbaşkanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.
Bir önemli hususta IV. Grup madenler ile (Altın, Gümüş, Demir, Çinko, Krom, Kömür) stratejik ve kritik madenlerin de yerel idareler izin vermez ise, her şeye rağmen üstün kamu yararı bahanesiyle kurul izin verir deniyor.
Anayasa’nın 169. maddesi, ormanların kamu yararı amacıyla dahi olsa daraltılamayacağı, ormanlar "devlet eliyle" korunacağı ve bu alanlının "mülkiyetinin devredilemeyeceği" hükmünü içermektedir.
Teklifte, orman vasfındaki taşınmazların MAPEG'e ücretsiz olarak devredilmesi açıkça Anayasa ya aykindir. MAPEG, bir kamu idaresi olsa da bu tür bir devir işlemi, ormanların korunmasına değil, tahribatına kapı aralamaktadır.
Anayasa’nın ilgili maddesi "devlet ormanlarının mülkiyeti devredilemez" demekteyken, bu devir işlemi açıkça mülkiyet değişikliği niteliği taşımaktadır. Yine Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve ilgili ulusal mevzuat uyarınca; doğal alanların korunması, sürdürülebilir kalkınma ve ekosistem dengesinin gözetilmesi gerekmektedir.
Ayrıca değerli madenlerin işletilmesine ilişkin izinlerin, kamu yararı gerekçesiyle, Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında oluşturulacak bir Kurul tarafından verilmesi, idari karar alma süreçlerini şeffaflıktan ve objektiflikten uzaklaştırmaktadır.
Ayrıca kurumlar ÇED süreci ile ilgili olarak 3 ay içerisinde görüş zorunluluğu bildirmekte, bu süre dolduğunda karar verilmemiş ise zımmi onay verilmiş sayılıyor yani görüş bildirmemiş kurumlar olumlu görüş vermiş sayılıyor.
Bu düzenleme çevre koruma ve kültürel mirasın geri plana atılmasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca çevre koruma ilkelerini yatırım kolaylığı bahanesiyle rafa kaldırmaktadır. Bunun sonucunda kurul yetkisiyle sit alanları, turizm bölgeleri, sulak alanlar fiilen maden sahasına çevrilebilir.
Kurumların görüş belirtmemesi durumunda otomatik olumlu sayılması bürokratik sessizliği onaya dönüştürmektedir. Bu haliyle metin halkın geleceğini belirsizliğe sürüklemektedir. Son olarak bu durum madencinin önünü açarken, doğanın tabutuna ilk çivi çakmaktadır.
Kanun teklifinin 4. Maddesinde ise stratejik ve kritik madenlerin neler olduğu ve bunların tespitinin nasıl yapılacağı ile bu maden faaliyetleri için acele kamulaştırma yapılabileceği ayrıca bir önceki yıldaki üretim miktarının yüzde onunu geçmemek kaydıyla stratejik veya kritik madenlerin belirli bir oran veya miktarda ruhsat sahiplerince stoklanmasına Cumhurbaşkanınca karar verilebilmesi düzenlenmektedir.
Ancak söz konusu düzenleme; hukuk devleti ilkesi, mülkiyet hakkı, belirlilik ve ölçülülük ilkeleri bakımından ciddi sakıncalar içermektedir. Stratejik ve kritik maden tanımı yapılmadan, nesnel ölçütler belirlenmeden; acele kamulaştırma ve stoklama gibi temel hakları ve ekonomik faaliyeti doğrudan etkileyen düzenlemelerin kanunla getirilmesi, Anayasa ile güvence altına alınmış pek çok ilkeye aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle teklifin ilgili maddesi hem hukuki güvenlik hem de temel hakların korunması adına metinden çıkarılmalıdır.
Kanunun 5. Maddesinde ise; rehabilitasyon bedeli "yalnızca rehabilitasyon için kullanılacak" denilmektedir lakin bedelin nasıl, kim tarafından, hangi kriterlerle kullanılacağı açıkça belirtilmemektedir. Bu düzenleme çevreyi değil kasayı rehabilite etmektedir. Bu sebepten ötürü ilgili madde kanun teklifinden çıkarılmaktadır.
Kanunun 6. Maddesinde ise; çevre adına alınan bedellerin gerçekten çevre için harcanacağı kuskusu bulunmaktadır. Düzenleme sanki bütçe açığı için bir telafi niteliği taşımaktadır. Bu sebepten ötürü ilgili madde kanun teklifinden çıkarılmaktadır.
Kanunun 7. Maddesinde ise; teminatın ne zaman ve hangi şartta iade edileceği net değildir. Bu durum yatırımcılar açısından belirsizlik meydana getirecektir. Değişiklik, yerli yatırımcıların gözünü korkutabilecektir. Bu sebepten ötürü ilgili madde kanun metninden çıkarılmaktadır.
Kanunun 9. Maddesinde ise; rehabilitasyon bedelinin takibi ve bedelin şeffaf harcanıp harcanmayacağı belirsizdir. Ayrıca asgari üretim tanımı da belirsizlik içermektedir.
Cezalar idarenin keyfiyetine açık hale gelmektedir. Bu sebepten ötürü ilgili madde teklif metninden çıkarılmaktadır.
Kanunun 10. Maddesinde ise; hangi alanların ihaleye açılacağına genel müdürlüğün tek başına karar vermesi yolsuzluğun önünü açabilecektir. Ayrıca ruhsatlandırma süreçleri keyfiyete bırakılmaktadır. Bu sebepten ötürü ilgili madde tekliften çıkarılmaktadır.
Kanunun 11. Maddesinde ise; özellikle kömür madenciliği için ihtiyaç duyulan ve üzerinde zeytin ağaçları olan arazilerin maden işletimine açılması amaçlanmaktadır. Buna göre zeytin ağaçlarının öncelik aynı ilçe ve il olmak üzere başka bir araziye taşımasına, zeytin ağaçlarının taşınmasının mümkün olmadığı durumlarda ise maliklere hazine arazilerinin rayiç bedel üzerinden kiralanması hedeflenmektedir. İktidar bu düzenlemeyi daha önce de yasalaştırmak istese de kamuoyunun tepkisi üzerine geri çekmiştir.
Zeytinlikler hususi olarak koruma altında olmasına rağmen madencilik faaliyeti gerekçesiyle tahrip edilecektir.
Her ne kadar madencilik faaliyetinin yürütüleceği bölgedeki zeytin ağaçlarının başka bir alana taşınacağı ve bu yollar korunacağı belirtiliyor olsa da zeytin ağaçlarının taşınamayacağı durum olarak ilave edilen husus uygulamada birçok zeytin ağacının taşınmayacağını ve tahrip edileceği şüphesini uyandırmaktadır.
Endüstriyel ürüne dönüşerek önemli bir gelir elde edilebilen nadir tarımsal ürünlerden olan zeytin ürünümüzü korumak milli bir meseledir. Ayrıca zeytinliği kamulaştırılan taşınmaz maliklerine aynı ilçe ve il önceliğiyle başka bir alan tesis edilmesi ve bu alanın rayiç bedelle kiraya verilmesi de çiftçinin oluşan zararını derinleştirecektir. Zeytin ağaçlarının taşınamayacağı duruma yönelik son kararın Bakanlıkça verilecek olması da madencilik faaliyetini yürütülen firmalar lehine durum oluşturması sebebiyle kamuoyunu rahatsız etmektedir.
İktidarın madencilik firmalarına yönelik geçmiş dönem uygulamaları sebebiyle yandaş firmaların çıkarlarının korunacağı ve böylece kamunun zarara uğrayacağı endişesi oluşmaktadır. Bu nedenlerle söz konusu maddenin teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.
Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrali
Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri 23.12.2014 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan devralınarak; yüzde 50 IC İçtaş Enerji, yüzde 50 Limak Enerji ortaklığında işletiliyor.
Yatağan Termik Santrali
Yatağan Termik Santrali, 2014 yılı sonundan bu yana Aydem Holding (Ceyhan Saldanlı) tarafından işletiliyor. Dünya Bankası verilerine göre bu şirketler, kamudan en fazla elektrik ihalesi alan şirketler.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, açılan davalar sonucunda, bu üç santralin çevreye ve halk sağlığına vereceği zarar sebebiyle kapatılmasına karar vermişti. Ancak 20 yıldır işletmeler sürüyor.
Etki Alanları ve Çevresel Etkisi
• Akbelen Ormanı
• Turgutköyü
• Eskihisar
• Yeşilbağcılar
• İkizköy
• Sekköy
• Hüsamlar
• Karadem
• Karacahisar
• Tınaz
Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri, 1983-2017 yılları arasında atmosfere 9,5 milyon ton sülfür dioksit, 890 bin ton azot oksit, 65 bin ton toz, 28 bin kilogram cıva saldı. 2018-2043 yılları arasında, her bir santral 50 yaşını dolduruncaya kadar çalışmaya devam ederse; çevre yatırımları mevzuata göre yapılsa bile, santrallerden kaynaklı hava kirliliğinin 5 bin 300 insanın daha erken ölümüne yol açacağı öngörülüyor.
Sadece İkizköy’de 2013’ten 2024’e nasıl bir değişim yaşandı?
Kanuna eklenen harita ve koordinat listesine göre; 100’den fazla alan yer alıyor. Bu alanların her birine detaylı bakmak gerekiyor. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy’ün neredeyse tamamına hükmetmek isteniyor.
Kanunun 12. Maddesinde ise; çevre ile uyum çalışmaları gereği alınan teminat mektuplarının tamamı nakdi teminata çevrilmekte ve buna yönelik uyum düzenlemelerinin yapılması amaçlanmaktadır.
Kanunun 13. Maddesinde ise; rehabilitasyon bedeli artık ruhsat bedeli ile eşdeğerde ayrıca tahsil edileceğinden ruhsat bedellerinde rehabilitasyon bedeline tekabül eden %30'luk kısım için indirim yapılmaktadır. Öte yandan çeşitli madenlerde devlet hakki oranları da artırılmaktadır.
Kanunun 14. Maddesinde ise; Mera Kanununda meraların tahsis amacının değiştirilmesi hakkında istisnaları düzenleyen maddeye fıkra eklenerek Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) olarak ilan edilen yerlerin de mera sıfatının değiştirilmesi ve yatırıma açılması planlanmaktadır. 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununun 4’üncü maddesi "Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu" başlıklı olup üçüncü fıkrasında yer alan "Mera, yaylak ve kışlaklar; özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zaman aşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz. Ancak, kullanım hakkı kiralanabilir.
Kiralama ilkeleri yönetmelikle belirlenir." ifadesi ile hukuki koruma altına alınmış ve başka amaçlar ile kullanılması engellenmiştir. Kanunun 14. maddesi ile de `Tahsis Amacının Değiştirilmesine yönelik istisnalar sıralanmıştır. 1998 yılında yasalaşan Mera Kanunu meraların tahsis amacının değiştirilmesine yönelik sadece yedi adet istisna belirtmiştir.
Ancak AK parti iktidarı 2008 yılından itibaren bu istisnalara eklemeler yaparak meraları adeta ranta kurban etmiştir. Söz konusu teklif ile de istisnalara bir yenisi daha eklenmektedir.
Özellikle hayvansal üretim açısından hayati önem taşıyan meraların tahsis amacının iktidarın değişen politikaları neticesinde farklı bir gerekçeyle kullanıma açılması halihazırda büyük sorunlar yaşayan hayvansal üretimimizin daha da zor duruma düşmesine neden olacaktır.
Meraların farklı amaçlar için kullanıma açılmasının önlenmesi amacıyla önergemiz doğrultusunda maddenin teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.
Kanunun 15. Maddesinde ise; 5346 sayılı Kanunun 8 inci maddesine beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere orman vasıflı arazilerde rüzgâr veya güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulabilmesine ilişkin izin sürelerini düzenleyen fikirler eklemesini öngörmektedir.
Ön lisans belgesine dayalı olarak verilen orman izni, fiili bir üretim lisansı veya tesis kurulumuna ilişkin somut bir yatırım kararı olmaksızın doğrudan orman alanının kullanımına olanak taşıyor. Bu durum, yatırımın nihai olarak gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmadan doğal alanların özel kullanımı tahsis edilmesi anlamına gelir. Üretim lisansı alınmadığı takdirde izin süresi sonunda otomatik sona ermesi öngörülse de, bu süreçte orman arazisinde geri dönüşü olmayan zararların akıbeti düşünülmemiştir.
Düzenleme, Anayasa'nın 56. Maddesinde yer alan çevreyi koruma yükümlülüğü ile Bern Sözleşmesi gibi önemli uluslararası sözleşmelere de aykırılık içermektedir.
Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına (…) idarî para cezası verilir."
Yaklaşık iki buçuk yıl sonra, bu defa Türkiye genelinde değil Muğla özelinde getirilen düzenleme, toplumsal direnişten ve yargı kararlarından, geçmiş yasama iradelerinden hiçbir ders alınmadığını ortaya koymaktadır. Muğla-Akbelen'de, Yatağan'da yaşayanların, üreticilerin toplumsal tepkisinin ötesine geçen bu durum, sanayi üretiminin tarımsal üretime ve doğaya alternatif bir seyir izlememesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.
Anayasada belirtilen çevre hakkına, mülkiyet hakkına, devletin ormanlar ve madenlerle ilgili temel görevlerine aykırı olan bu düzenleme, zeytinlik sahalarda elektrik amaçlı madencilik yapılabilmesini yolunu açmaktadır. Bir kişiye veya Limak-İçtaş ile Bereket şirketlerine ayrıcalık tanıyan yasa teklifi, kanunun genelliği ilkesine ve bundan dolayı da Anayasanın 2 nci maddesine açıkça aykırlık teşkil etmektedir.
Kanunun 16. Maddesinde ise; 5346 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen maddeyle, mevcutta yerel yönetimlere ait olan rüzgâr ve güneş santrallerinin "imar planı, parselasyon planı ve bunların değişikliklerini"; rüzgâr ve güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinin yapı ve müştemilatına dair yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı belgelerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından da verilebilmesinin önünü açmaktadır. Anayasanın 127 nci maddesindeki yerel yönetimlerin özerkliği ve yetkilerine dair temel ilkeye, yerel yönetimler mevzuatına, idarenin bütünlüğü ve yasallığı ilkesine tümüyle aykırı olan teklifle, bir yerel yönetim biriminin farklı ölçütlerle ruhsat, izin, çalışma ruhsatı vermeyi uygun bulmadığı bir tesis hakkında aynı başvuru Bakanlığa da yapılabilecek, bu yolla yerel idarenin yasal yetkileri boşa düşürülerek aynı izinler Bakanlık üzerinden de alınabilecektir.
Kanunun 17. Maddesinde ise; 31.12.2030 tarihine kadar işletme girecek IV. Grup (b) bendinde yer alan madenlerin girdi olarak kullanıldığı elektrik üretim tesisler ve bu tesisler ait enerji nakil hatlarının izin, kira, irtifak işlemlerinde uygulanan indirimlerin 15 yıla kadar uzatılması öngörülüyor. Bu düzenleme, iklim kriziyle mücadele ve Paris Anlaşması kapsamında üstlenilen sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütleriyle çelişmektedir.
Adil bir geçiş süreciyle kömürden çıkışa dair kamusal bir planlama yapılması gerekirken, bu değişiklikle 2030 yılına kadar yeni termik santrallerin işletmeye alınacağı, 2045 yılına kadar kömürlü santrallerin teşvik edilmesi yönünde bir adım atılmaktadır.
Kanunun 18. Maddesinde ise; EPDK'ya yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı önlisans veya üretim lisansı olan tesislerin ihtiyaç duyacağı araziler için 5 yıl boyunca acele kamulaştırma yetkisi verilmesi, Cumhurbaşkanına 5 yıl daha bu süreyi uzatma yetkisi tanınması, olağan kamulaştırma süreçlerinin devredışı bırakılması suretiyle mülk sahiplerinin yeni hak kayıplarına ve mülkiyet haklarının ihlaline sebep olma riski taşımaktadır. Acele kamulaştırma yönteminin içinin hız uğruna, "süper ya da jet izin" adı altında içinin boşaltılması, 10 yıl boyunca acele kamulaştırma kararı sonrasında hak arama süreçlerini de etkileyecektir.
Olağan kamulaştırma süreçlerindeki yargısal aşamaları ve pazarlık yönteminde izlenen usulleri geride bırakmaya dönük bu girişim, acele kamulaştırmanın mantığını sorgulatmaktadır; yeni mülkiyet hakkı ihlallerine yol açabilecektir.
Kanunun 19. Maddesinde ise; Yapı ruhsatı alınmadan hâlihazırda kısmen veya tamamen işletmeye alınmış lisanslı elektrik üretim tesislerinin statik uygunluğunun belgelenmesi ve fenni sorumluluğunun alınması şartıyla devam ettirilmesi amaçlanmakta, ayrıca maddenin son fıkrası ile de bu konuda alınmış idari yaptırım kararlarının, yıkım kararları ve idari para cezalarının uygulanmamasına, yapılmış itirazlar veya açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmamasına, yargılama ve takip giderlerinin taraflar üzerinde bırakılıp vekâlet ücretine hükmedilmemesine yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Bu düzenleme lisanlı ve lisanssız elektrik üretim tesisleri arasında farklı uygulamaya ve böylece eşitsiz durumların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Uygulamada bazı alanlarda lisansı olmadığı halde kamu yararı nedeniyle idarenin bilgisi dâhilinde elektrik üretimi yapan lisanssız elektrik tesisleri büyük cezalarla karşılaşabilmektedir.
Bu nedenle düzenlemenin ilave eşitsizliklere neden olmasını engellenmek ve tarafsızlık ilkesinin uygulanması için önerge kapsamında değişiklik yapılmaktadır. Bu sayede lisansı olmadığı halde kamu yararı nedeniyle idarenin bilgisi dâhilinde elektrik üretimi yapan lisanssız tesisler de kapsam altına alınmaktadır.”
(HADİYE AYŞE İRİM)