havadurum
Esra Güller

esragullerx@gmail.com

Kendinle baş başa kalabilir misin?

Kendinle yüzleşmekten kaçabilir misin?

4516

Her gün, zihninde yer alan varlığınla yüzleşmek neden bu kadar korkutur? Çoğu kişinin yaşadığı bir sorundur bu. Zihninde varlığını bildiğin bir kişi vardır sanki, ama yaşadığını kabullenmekten kaçar. Kimse neden hissettiğini bilmez ama bu hisleri duymaktan da bırakamaz kendini. Kişisel gelişim kitaplarında üstü defalarca çizilen “Kendini sev zihnindekileri kabullen…” cümleleri fayda vermez. Oysa bunun için çokça kitap yazılmıştır, kabullenene kadar geçerli değildir. Bunu kabullenmek zaman alır, ancak insanın da kendisine tanıması gereken bir şeydir bu. Düşüncelerine zaman tanımak, kendisine zaman tanımak, kendisini anlamaya zaman tanımak. Geride bırakamayacağı bir şeydir bu. İnsanlar bunu sürekli olarak erteler, çünkü kendisiyle yüzleşmek başkalarıyla yüzleşmekten daha korkunçtur. Bu yüzden, kendisiyle baş başa olmaktan kaçar insan, ta ki ayakları onu kendisinden başka bir yere götürmeyene dek. Neden bu kadar çok zordur peki? Bunu zorlaştıran da insanın kendisidir, çünkü kendisini dinlerken duyacaklarından korkar.

Oscar Wilde demiştir ki; “İnsanın kendiyle yüzleşmeye yüzü yoksa başkalarının hatalarıyla oynar durur.” Kendi hatalarıyla yüzleşmekten o kadar korkar ki, suçlu hep başkasıdır. Bu yüzden, kendi içindeki sesi dinlemekten ardına bakmadan kaçar. Bunun nedenini, insanın sorgulaması gerekir.

Zihnimizde bizi bu kadar çok korkutan kendi benliğimiz bir canavar olduğu için mi korkarız, yoksa tüm kötü yanlarımızı sakladığımız için mi? Çözmek zordur, yüzleşmek daha zor.

Çocuk kitabı olarak geçen ve aslında herkesin başucu kitabı olarak sayması gereken kitaplardan biri olan Küçük Prens kitabında bunun için öğretici bir cümle yer alır. “Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen, Gerçek bir bilgesin demektir.” Bizler ise, kendimizi yargılamak yerine başkalarını yargılar, bu sayede kendimizi yargılamaktan olabildiğince kaçarız. Bunu gerçekten yapabildiğimiz zaman bir bilge olmak mümkün müdür bilemeyiz tabi. Ama kendimizi yargılamaya ve kendimizle yüzleşmeye başladığımız andan itibaren farklı bir kişi de oluruz. Çünkü bunu yapmak, zihnimizde doğduğumuz andan itibaren bizimle olan o kişiyle yüz yüze gelmek, zor olsa da aynı zamanda insanı özgür bırakır. Hatalarla yüzleşmek, bizi kötü hissettiren şeylerle yüzleşmek, geçmişle yüzleşmek nasıl kitaplarda özgürlük ile ilişkilendirilmişse, insanın kendisiyle yüzleşmesi ona daha önce tatmadığı bir özgürlük sunar. Çünkü aslında insan, en çok korktuğu şeyle yüzleşmiştir; kendisiyle…

Bunu yapmak için, kitaplar bir nebze olsa olsun yardımcı olabilir belki. Ama ne kadar okursak okuyalım, kendi zihnimizde kabul edemediğimiz şeyler oluyorsa, kendini kabullenmek yalnızca kitaplarla olmaz. Nasıl okuduğumuz ve gördüğümüz seri katilleri anlatan ifadelerden etkilenmeyip, yazılanları kabul edip aynı cinayeti işlemiyorsak, bunu eyleme geçirmek için kabullenmemiz gerekir. Yapılacak şeylerden en zoru da budur. Okuduğumuz kitaplar, duyduğumuz sözler, bize yardımcı olmak isteyen insanların fısıltıları etkilidir ancak, bunu başaracak tek kişi de insandır. Bebekler ailelerin ona yürümenin nasıl olduğunu anlatmasıyla yürümüyor, kendi adım atması gerektiği bilincini kazanıyorsa, insanın yapması gereken şey de budur. Bebekler kendisine söylenenlerle değil adım atacak cesareti bulduklarında yürümeyi öğrendikleri gibi, insan ancak kendisiyle yüzleşmek için gereken adımı attığında gerçekten aynaya bakmayı öğrenir.

Yüzleşmeniz gereken kişi, aynada baktığınız kişi değildir. Yüzleşmeniz gereken asıl kişi, aynaya baktığınızda görmek istemediğiniz kişidir.