1974 yılının en güzel parçalarındandı,
Söz ve Müziği: İlhan İREM, Aranjesi ise: İstanbul Gelişim Orkestrasındandı.
Maçın ilk yarısı henüz tamamlanmadan önce bendeki bıraktığı tat derbinin Yazık Oldu Yarınlara parçası gibiydi.
Evet, Bir Fenerbahçe – Galatasaray derbisi seyrediyorduk. Belki stadda yerimizi
alamamıştık ama ne yazar kalbimiz sarı lacivert olarak o Ruh ile yanlarındaydı.
Dün akşam Ülker Stadyumu'nda oynanan Süper Lig 14. hafta derbisinde Fenerbahçe, Galatasaray ile 1-1 berabere kaldı. Galatasaray 27. dakikada Leroy Sane'nin golüyle öne geçti, Fenerbahçe ise 90+5. dakikada Jhon Duran'ın kafa golüyle skoru eşitledi.
Şampiyonluğa hasret kalınan 11 yılın ardından, en keskin köşe dönüşlerinde sportif jargon ile anlatırsak kırılma maçlarında kırılmış ve şampiyonluğu elde edememiştik. Birkaç kez hakettiğimiz şampiyonluk hiç de uzak olmamıştı lakin, Kâh bir düdük, kâh bir Sivas maçı, Kâh bir ofsaytımsı, Kâh bir kupa maçına çıkmıyoruzlar arasında yok olup gitmişti ümitlerimiz.
İşte bu maça bu bilinçle maalesef sahaya çıkmamış bir takım vardı. Bu takım teknik yönetimi dahil olmak üzere eksik ve yanılgılarla dolu hatalı bir taktisyen ve düşük motivasyonda idi.
Biz bunu son 4-5 sezon kendi sahamızda oynadığımız derbi maçlarında görmüştük.
Tedesco ve ekibinin bu konuda farkındalık yaratmasını beklemiştik ama öyle olmadı. İşi elbette ciddiye aldılar lakin ciddiyle yaklaştıkları konu ile gerçekleri bir denklemle bir araya oturtamadılar.
Galatasaray son 3 yılın şampiyonu, 1 puan önde olmanın ve yıllardır Kadıköy’de yenilmemenin verdiği özgüven ile sahadaydı. Yapacakları en önemli husus sakin kalmak, oyunu yavaşlatmak, rakibi sinirlendirmek, böylece aktif düşünsel mekanizmalarını ve kulübe dahil topa ve oyuna hamlelerini bozmaktı. Öyle de oldu. İstediklerini aldılar ve döndüler.
Şimdi mesele Polyannacılık oynamak ise bunun kitabini yazan Eleanor H. Porter bile özellikle yaşasaydı Sayın Mourinho’yu ayakta alkışlardı. Eh biz artık şerbetli olduğumuza ve bu felaket geçmişi yakın tarihten hatırladığımıza göre teknik ekip ve futbolculardan her kim konuşuyor olursa olsun havanda su dövmek durumunda kalacaktır.
Eğer başka bir kazaya uğramazlar ise 1 puan fark ile Nisan ayı sonuna kadar dışarıdan alacakları pozitif destekle idare edip sözleşmelerini bu sezon büyük oranda tamamlayacaklardır. Peki ya bu iyimserlik mantalitesi yerine çıkıp kazanıp yola devam etmek olmaz mıydı?
Ya da şöyle desek; Şampiyonluk adayının kendi sahasında yenemediği lig liderini bir başkasının yenmesini beklemek ne kadar futbolcular açısından mantıklı?
Veya Şöyle desek; Galatasaray ile oynanacak rövanş derbisinde galibiyet alınamaz mı? Elbette olur ama bu ikileme meydan vermeden Deplasman da oynanacak bir diğer Galatasaray ile yapılacak O maça 4 puan önde gitmek için 5 puan önündeki 17 maça kadar fazla puan toplamak mümkün mü? Senin kayıplarını da hesaba katmadan hele?
Yani Futbolcular öyle ya da böyle başarısız bir Avrupa sezonu ile şampiyonluk için yetersiz performans gösterdiklerinin ne zaman farkına varacaklar? Ya da bu durumu kim ve ne gösterecek?
Tamam, Ligi bilen tartışacak bir teknik ekip personeli istenmedi, Özellikle Türk Futbolcu ve Türk Futbol iklimini bilen eski bir başarılı Türk Futbolcu da istenmedi. Hatta Kondisyon ve taktik antreman eksiklikleri var diye defalarca bir şekilde spor kamuoyuna seslenen bir teknik anlayışı gördük. Gördük ama peki bu maçın özelinde daha aşağıda eksiklikleri sayacağımız hususlara niye düzelmedi?
Ben mi hiçbir teknik varyasyon sihri hissetmedim. Kornerler amaçsız kullanıldı. Top hızlı dolaştırılmadı. Mücadele gücü eksik ve yetersiz kaldı. Karar verici noktalarda geç ve ürkek davranan bir takım yayılışı gördük.
Hatta bir ara şunu gördüğüme çok üzüldüm. Hani Avrupa tedrisatı görmüş dostlarım bilirler. Hamburg’da hiçbir zaman topa 3 kere dokundurmazlar. 3 kere topla oynayan futbolcu koşu cezası alır antrenmanda. Peki bakın bizim Fenerbahçeli futbolcular topu aldıklarında kaç kez topa dokunuyorlar?
Karar vermeyi bırakın hata yapmaktan o kadar baskı ve rahatsız hissediyorlardı ki futbolcular, hepsi emin olmak için topa basıp durdurup sonra kendine bir daha topu çekerek garanti altına almak istedi. Ve elbette bu da hem hızı hem süratli oyunu hem top çevirmeyi hem de bilinmez hareket algısını yitirdi.
Galatasaraylı futbolcular sanki daha çok koşuyormuş yahut müneccimmiş gibi topa daha
rahat sahip olmaya başladı. Biz ise topu çabuk kaybedip çok zor kazanıyorduk.
Özellikle kanatlardaki futbolcuların ayaklarına sanki 2 şer kg. ağırlık takılmış gibi gidemediler, topla dönemediler, hız kazanıp sıfıra inemediler, orta kesemediler tam 75 dakika. Bu arada sahanın köşelerinde ki organizasyonsuzlukları ben saydım 45-70 arası 10’dan fazla top rakip takım oyuncularının ayağına gitti.
İşte bu korku nedeniyle futbolcular yerlerinde çakılı kalırken, ayağında topu tutan kişi
dripling yaparak yani top sürerek diğer arkadaşının yanına gitti pas vermek yerine.
Bu durumda Galatasaray çok rahat alan daralttı ve gafil avlamamıza fırsat veremedi. İlk yarı özelikle paslar futbolcularımız zor kontrol ettiler. Çünkü topsuz koşu yapmak yerine çakılı durmayı tercih ettiler. Bu da pasların önlerine veya arkalarına gitmesine neden oldu. Herkes garanti oynarsa eski bir hocamızın dediği gibi maç en iyi ihtimalle berabere biter demişti. Öyle de oldu. Neden kimse inisiyatif alamadı bu da ayrı tartışma konusu.
Aslında nedenleri uzun yazarım ama zaten keyifsiz bir yazının ana kaynağını teknik yorum ile boğmak istemiyorum. Bu arada artık profesyonel futbolda yakışmayan topu taca atmalar, arkası dönük top saklamalar, hamle yaparken rakibe faul aldırmalar oyun akışkanlığını da zora soktu.
Gerçekte galibiyet için akışkan oyun, dikine 3’lü top çevirmeler toplu hücum ve rakibi sahanda karşılama değil orta sahayı geçirmeyecek alan daraltmaları gerekiyordu. Bu baskıyı ve hızı arttırıp rakip oyuncuların sinirlenmesine ve daha çok gedik vermelerine olanak tanıyacaktı. Öyle olmadı.
Öyle olmadı çünkü stoperler rakip oyunculara O kadar fazla saygı duymuşlar ki hep kaleye yakın olmak istediler ve Galatasaray’ın kalemize şişirdiği toplarda forvetler orta saha çizgisine gelip istasyon yaparak üçgenlerle bizim orta sahamızı yordu yordu yordu.
Böylece hem zaman kazandılar hem atak akışkanlığı ve üretkenliğimizi minimize ettiler. Peki biz ne yaptık?
Biz Top şişirdik lakin forvetlerimiz bir hava topu dahi alamadılar. İkincil dönen toplarda orta sahamız yorulduğu ve alan sıkıştırması olmadığı için açık bırakıldığından bir ara neredeyse 60 metrede oynadık.
Rakibin hızlı oyuncuları Sane gibi, iyi pas ve organize ataklar üretip sete çevirebilen oyuncuları İlkay, Sara gibi, dripling yapıp boğuşan Osimhen ve Barış Alper, Mücadele eden Oyuncuları Torreira ve Lemina kurgu olarak kazanmayı şansa bırakmış ancak rakibi yıpratarak tipik bir beraberliği kovalayan oyunu ile başarıya ulaştılar. Son dakika golü olmasa planları mükemmel işlemişti diyebileceklerdi.
Peki Fenerbahçeli futbolculara bakarsak eğer;
Ederson; belki tek ihtiyacımız olan yıldız kaleci pozisyonunda
kontrpiyede kaldı.
Semedo, Maç kondisyonu halen yeterli değil, çok top kaybetti oyunu hızlandırması beklenen isimlerden biriydi
Skriniar, Ayakta kalması pozitif olsa da hücuma katkısı yeterli olamadı. Pas bağlantıları sağlayamadı, ancak asıl problem rakip forvetlere ilk hamle şansını ilk yarıda çok tanıdıkları için gol geldi.
Oosterwolde, bu formsuzluk değil, sakatlıktan sonraki gelişim noktası ile stoperdeki yerini kesinlikle Yiğit Efe Demir’e bırakmalı.
Brown; Bekleneni veremedi. 2.Yarı çıkışları iyidi ancak, kondisyon sorunu moral ve hamlelerini son dakikalarda bozdu ve Tedesco da değiştirdi.
İsmail, Daha iyi hazırlanmasını beklerdim. Maçın en iyi 3 oyuncusundan biri olabilirdi lakin vasat kaldı. Böyle karar maçlarındaki durgun İsmail görüntüsü tamamen mental bir sorundu.
Alvarez; Kendisi için zor bir maçtı. Genel anlamda elinden geleni yaptı ancak bu maçın adamı zaten 6 numara olamazdı.
Nene, Büyük ümitleri ve ilk dakikalardaki iştahı oyunun kaderini değiştirmeye yetmedi.
Yapabileceği opsiyonları için kafasını kaldırması ve öz güvenini arttırması gerekir.
Asensio, Büyük oyuncular, büyük maçları değiştirir denir. Bugün O gün değildi. Şutları isabetli olsa kahraman olabilirdi lakin oyun akış ve ritminde varlık gösteremedi.
Kerem, Mental yorgunluk, Motivasyon sorunları O kadar belli oluyor ki yüzüden bu rahatsızlığı atması için destek alması şart.
Nesyri, benim gözlemim kendini hazır as forvet konumlamasından git gide uzaklaşmış olması. Pres yapsa bile koordineli yapılmayan her çalışma bir şekilde asli işi olan gol atmaya, arkadaşlarına pas dağıtarak pozisyon sokmaya yönelik eylemlerden kendisini soyutladı. Resillience çalışması şart.
Levent Mercan, Fred, Oguz Aydin, Anderson Talisca, Jhon Duran oyuna sonradan giren isimlerin kattığı hareketlilik beraberliği getirdi ancak pozisyon bulmakta 70 dakika Fenerbahçe büyük güçlük çekmesi ise tam bir eleştiri kaynağı olarak ortada duruyordu.
1. Hücumda Etkinlik ve Pozisyon Üretimi: Fenerbahçe, 90 dakika boyunca anlamlı pozisyon üretmekte zorlandı. Uzun top dışında organize bir hücum planı göremedik; sadece son dakika golüyle puan kurtarıldı. Yıldız oyuncular etkisiz kaldı. Serbest vuruşlar ve kanat atakları plansız ve sonuçsuz bitti. Galatasaray'ın eksik kadrosuna rağmen, Fenerbahçe rakip kaleyi zorlayamadı.
2. Oyun Kontrolü ve Tempo Üstünlüğü: Ev sahibi olarak ilk yarı topa dahi sahip olunamadı. Rakibe, baskı kuramadılar. Maçın büyük bölümü düşük tempoda geçti; Fenerbahçe "el freni çekik" bir görüntü verdi.
İkinci yarıda değişiklikler (örneğin Duran'ın girişi) ağırlık kattı, ama genel olarak derbi atmosferini yansıtmayan vasat bir performans sergilendi. Tedesco'nun taktiksel tercihleri eleştiri konusu; derbide temkinli başlamak artık ne zaman bir teknik analiz olmaktan çıkacak bekliyorum. Ama asıl Fenerbahçe neden hep geriye düşüyor ve maçlara hazırlanamıyor. Bu özgüven değil bilakis gerginlik. Özellikle Mental destek veren kurum ve kurumlar sorgulanmalı.
3. Savunma Disiplini ve Erken Gol Yeme: Sane'nin golünde savunma yerleşimi hatalıydı. Jayden Oosterwolde gibi oyuncular formsuz, takım oyunu pas organizasyonunda yok ve Semedo, Nene, Kerem ikili mücadelelerde zayıf kaldılar. Skriniar dahil genel savunma hataları Fenerbahçe'nin elini zayıflattı.
4. Taraftar ve Atmosfer Etkisi: Kadıköy'de taraftar desteği yetersiz kaldı; İlk başlarda kareografi harikaydı ama ıslıklı tepkiler, rakibi oyundan düşürme tezahüratları, futbolcuları yüreklendirmelerdeki düşük tezahürat seviyesi, takımı motive edemedi. Derbi ruhu eksik hissedildi.
5. Orta saha temposunu kontrol edememek: Fenerbahçe Galatasaray derbilerinde oyun hızını belirleyemiyor, özellikle rakip fiziksel baskıyı artırınca merkezde pas bağlantıları kopuyor. Hücum ile stoperler arası mesafe açılıyor. İlk pas çıkışları riskli hâle geliyor, top kayıpları artıyor.
Galatasaray’ın savunma + dar alan + disiplinli oyunu sahaya koyması sonrası, Fenerbahçe plan değiştirmekte ya gecikti ya da plan B tam başarılı değildi. Uzun toplar, yan değişimler, ceza sahası yüklenmeleri gibi alternatifler oyuna yeterince yansımadı. Toplu ve Topsuz alan kaydırmaları çok ağır kaldı.
6. Sonuç odaklılık eksikliği: Fenerbahçe derbide oyun olarak üstün gözükse bile bu aldatıcı olur, Rakip ihtiyacı olan oyunu oynadığını unutmamak lazım. Fenerbahçe’nin Ceza sahası içi son vuruş kalitesi düzensiz kalıyor. “Son pas” kararları yanlış olabiliyor. Bu da toplu oyundaki üstünlüğün skora yansımasını engelliyor.
7. Mental kırılganlık: Fenerbahçe derbilerde gol yediği anda; Takımın oyun disiplininde 5– 10 dakikalık bir düşüş yaşanıyor. Telaşla öne oynama denemeleri rakibe daha fazla geçiş fırsatı veriyor.
8. Baskı altında pas kalitesi düşmesi: Rakipler önde agresif pres yapınca; Stoper–orta saha bağlantısı kopuyor, Kaleciye dönülen toplarda panik oluşuyor, Direkt uzun toplarla çözüm aranıyor, bu da top kaybına dönüyor. Rakip pres ve savunma hattı kalabalık olunca, Fenerbahçe’nin orta saha- hücum bağlantısı aksadı. Pas trafiği ve hücum geçişleri yavaş kaldı; bu da oyunun temposunu düşürdü.
9. Yıldız oyuncuların maç içinde kaybolması: Derbiler yüksek temaslı olduğunda Fenerbahçe’nin teknik oyuncuları rahat alan bulamıyor. Dripling üzerinden fark yaratacak oyuncular etkisizleşiyor. Merkezde birebir üstünlük alınamıyor.
10. Set oyununda çeşitlilik eksikliği: Rakipler blok halinde savunmaya geçtiğinde; Fenerbahçe’nin pozisyon varyasyonları sınırlı kalıyor. Durağan hücumlarda rakip savunmayı parçalayacak dikine koşular ve üçüncü bölge rotasyonları yeterince gelmiyor.
11. Teknik direktör Domenico Tedesco'nun elindeki seçeneklerle daha agresif bir yaklaşım puan farkını açabilirdi. Tedesco, son 5 maçtaki galibiyet serisinden ilham alıp, ilk 15 dakikayı "blitzkrieg" (hızlı baskı) taktiğiyle geçirebilirdi. Örneğin, İsmail ve Talisca'yı daha önde konumlandırıp, kanatlardan Kerem ve Nene ile hızlı hücumlar denemek. Bu, Rizespor maçındaki 2-0'dan 5-2'lik geri dönüş gibi motivasyonu erken ateşlerdi.
12. Ayrıca, prim motivasyonu yerine tarihteki oyuncu geçidine şampiyon olup ömür billah unutulmayacakları manevi haz, soyunma odasında daha fazla vurgulansaydı, sakinlik yerine "galibiyet açlığı" pompalanabilirdi.
13. VAR nedeniyle iptal olan golde; psikolojik yük ağır oldu. Derbi gibi yüksek gerilimli maçlarda bu tarz anlar takım motivasyonunu çok etkiler Fenerbahçe bu girdiği ritmi sürdürmekte zorlandı. Takımın mental toplanma seviyesini yükseltmesi azami şart olduğu ortaya çıktı. Ruhsal darbe konusunda kesinlikle çalışılmalı. Derbi baskısı altında mental olarak yetersiz reaksiyon düşündürücüydü. Derbi atmosferi, baskı ve beklenti altında, oyuncular beklenen reaksiyonu veremedi.
14. Artık Fenerbahçe’de çok belirgin konunun bence Santrafor (Dağıtıcı, oyun kuran, net vuruş özellikli Striker) ilk ana temel hedefi olmalı.
15. Aksayan en önemli noktalardan biri gerçek oyun kuran stoper, 8 numara oynayan pres özellikli koşan orta saha bence forvet ile ilk 3 devre arası transfer hadisesi gözüküyor.
16. Sürdürülebilirlik adına, takım içi genç, milli, 23 yaş altı yani oynamaya hazır, alt yapısını almış oyuncu avı konusunda kesinlikle planlamalar şimdiden yapılmalı.
17. Satış süreci için Szymanski, Becao ve birkaç oyuncu için şimdiden takım bulunması istenmeli. Bu takım için ek bir çalışma disiplini getireceğini düşünüyorum.
A) Fenerbahçe, rakibinin eksik olmasına rağmen neredeyse tam kadro rakipten üstün olamadı. Bu beraberlik, puan farkını korudu ama şampiyonluk yolunda derbi galibiyeti özlemini sürdürdü. Tedesco'nun; sezon sonu hüsranı önlemek için hücum varyasyonları eklemesi şart.
B) Galip gelinseydi, Fenerbahçe 34 puana ulaşıp lider olurdu (GS 32 puandaydı). Ama vasat performans, Galatasaray derbi fobisini sürdürdü. Tedesco'nun sezon için teknik ekip dışında mental koçu şart. Tekrar söylüyorum bunu psikolog ve özellikle spor psikologlarının Türkiye’de başarılı olduğu bir alan bulunmuyor.
Maçın genelinde, Fenerbahçe oyuna hâkim olmaya çalışsa da: özellikle Galatasaray’ın savunma/disiplin odaklı oyunu karşısında beklenen baskı ve isabetli final pasları yeterince gelmedi.
C) Sonuç: 1-1 beraberlik hem lig tablosu hem ruh hali açısından “kaybedilmiş” gibi algılandı.
Eskilerde bir tabir vardır;
Beraberlik “Kaybedilmiş Fırsat”
Bu maç özelinde beraberlik, skora göre yıkım gibi görünse de Fenerbahçe açısından kaybedilmiş bir fırsat olarak değerlendirmek daha doğru bence.
D) Evinde, toplu oyunla ve pozisyonlarla Galatasaray’ı zorluyor; ama savunmayı parçalayacak somut, net fırsatları gole çeviremediği futbolculara ayrıntısıyla anlatılmalı.
E) Takımın oyun planı, kâğıt üzerinde akıllı ve dengeliydi ama saha gerçekliği; fizik, baskı, derbi stresi bu planı bozdu. Demek ki Kırılmayacaksın Resillience (Duygusal Güçlenme) çalışacaksın. Ve artık bunu bugüne kadar gelmiş mental motivasyon koçları ve psikolojik destek veren kurumlarla yapmayacaksın.
F) Spor; Profesyonel anlamda skor, sonuç ve başarı işidir. Tecrübe, Yetenek, Akıl, Güç, Kuvvet, Hız, Sürat gibi eklemeler ilk 3 belirttiğim husus için geçerlidir.
G) Latince’de 2 deyim vardır. Hayatın Felsefesi gibi bir şeydir:
Biri “Memento Mori”, “Öleceğini Hatırla”, diğeri ise: "Memento Amoris" "Aşkı Hatırla" anlamına gelir.
Futbolcuların rakibe çok saygı duyması ve kafa karışıklığı performansını etkilemesi ve başa çıkamamasının nedeni, yönetimin teknik ekibin ve idari kadronun eksikliğidir. Onlara bu maçtaki kayıp “Memento Mori”, “Öleceğini Hatırlattı.”
Ancak Geçmişleri, Tecrübeleri, Birikimleri, Gelecekte Kazanacakları Zaferi düşünmeleri ve "Memento Amoris" "Aşkı Hatırlamalıydılar." Çünkü bu futbolcuların en sevdiği şey onları profesyonelliğe iten şey Futbola aşkları ve tutkularıydı.
H) Ez Cümle; Bu söylediklerim Takımın Eksikleri ve Yapılması Gerekenlerin Formülleriydi;
Belki birileri takıma tekrar hatırlatır. Ama sanırım buna layık görülmediğim için ben olmam.
Neden? diye sorarsanız eğer:
Böyle bir maça bile gelmesinde imkân ihtimal görülmemiş bir meczuba mı düşerdi tüm bu lakırdılar diyebilirler çünkü.
O statta basın tribününde olup da bu yazının şimdiye kadar yarısını kaleme almayanlara meydan kaldığı için de bu halde değil miyizdir ki? Derler İnsana.
Aşk ve Tutku dolu Günler Başarınız olsun efendim…