yandexmetrikacounter
MÜBADELE; 102. YILINDA, NEDİR? NE DEĞİLDİR? | Çanakkale Olay

MÜBADELE; 102. YILINDA, NEDİR? NE DEĞİLDİR? (1)

Mübadele; takas, değiş-tokuş veya bir “ŞEY”in başka bir “ŞEY”le değiştirilmesidir. “Mübadele”de değiştirilenler, “ŞEY” değildi “İNSAN”dı. Ama siyasetçilerin kavramında bu insanlar “ŞEY”di, “MAL”dı, bir “EŞYA” idi. Özünde mübadele “ETNİK temizlikti”. 102 yıl önce 30 Ocak 1923’de alınan bu karar Türk ve Yunan toplumları adına alınabilecek kararlardan en ağırı olmuştur. Siyasi hesapların toplumlar üzerinden yürütülmesi, yaşanılan savaş acılarının sadece savaş alanlarında kalmasını engellemiştir.

Tarihten Bir Yaprak...
554

Mübadele edilen “ŞEY”lere “Mübadil” denilmiştir. “Mübadil”ler eş değer olarak görülmüşler ve “takas” edilmişlerdir, “bedel” ödemişlerdir. Bulundukları mekândan, acı çekerek, can vererek, tüm geçmişlerini orada bırakarak, yürüyen mezar taşları gibi bedenlerini götürdüler.

Bu mübadele hikâyesinin öznesi insan ve odak noktası aynıdır. Bir yerde doğmak, bir yerde yaşlanmak ve her iki yerde “YABANCI” olmak.

MÜBADELE; Gerekli miydi? Zorunlu muydu? Siyasi bir tercih miydi?

Tarihsel sürece baktığımızda 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 I. ve II. Balkan Savaşları, 1914 I. Cihan Harbi 1918’de biter 1919’da başlayan Anadolu Kurtuluş Savaşının askeri evresi 9 Eylül 1922’de, siyasi evresi 24 Temmuz 1923’de “LOZAN”da sona erer.

Bu süreç içerisinde meydana gelen Türk-Yunan savaşında 26 Ağustos 1922’den sonra Türklerin lehine dönen savaş ortamında kaçışlar başlamıştı. Gündemde mübadele yoktu ama 850.000 sivil Rum Anadolu’yu terk edip daha güvenli olan adalara çıkmıştı. “Savaş biter, barış olur, tekrar bıraktığımız topraklarımıza döneriz” mantığı hâkimdi. Mübadeleyi tahayyül eden bile yoktu.

İngiliz vekâleti, vesayeti ile İzmir’e çıkan Yunanlılar büyük hayaller peşinde bir maceraya atılmışlardı. Kendilerini Anadolu’yu yutmuş olarak görüyorlardı. Ankara’yı ve Karadeniz Bölgesi’ni de aldığında Büyük Yunanistan’ı kurmuş olacaktı. 30 Ağustos’ta 200.000 kişilik ordu tamamen bozguna uğrayıp panik halinde kaçmaya başladı-hayaller Ege’de sulara gömüldü.

3.500.000 nüfuslu Yunanistan bu yenilgiyle şoka girmişti. Anadolu’dan kaçan 850.000 sivil ve sağ kurtulup Yunanistan’a gelen askerler ekonomik, sosyal, siyasal kaos yaratmıştı. Gelen askerler savaştan kaçtıkları için askeri mahkemelerde vatana ihanetten yargılanmamak için teslim olmuyor dağa çıkıp “çete” olmayı tercih ediyorlardı.

Bu kadar kısa zaman aralığında, bu kadar nüfusu taşıyamayan Yunanistan büyük kaos yaşıyordu. Devalüasyon olmuş, paranın değeri düşmüş, kıtlık baş göstermiş, asayiş ve güvenlik kalmamıştı.

Bütün bu olayların sorumlusu olarak İngiltere görülmüş, İngiltere ve Yunanistan’da İngiltere Parlamentosu, ciddi tepkilerle karşılaşmıştır.

Bütün bu olaylar Eylül ayında oluyordu. İklimin kışa dönüştüğü ay, bu insanların barınması, karnının doyması gerekiyordu. Kriz yaşanıyordu ve kriz çözülemiyordu. Soydaşlarımız bu kötü şartları yaşarken, Yunanistan’daki Müslümanlar rahat bir yaşam sürüyor, diyerek Anadolu’daki yenilginin intikamını buradaki Müslümanlardan almaya başladılar. Baskılar, saldırılar kampanyaya dönüşüyor, evlerden zorla çıkartılarak sokağa atılıyorlar, bunlara teslim olmayan dağda yaşayan askerlere katılıyor. Yunan hükümeti bu yaşananlara, önlem alamıyor veya göz yumuyor. Bu tedhiş eylemleri bütün ülkeyi kapsar hale geliyor. Ekonomik yönden de baskı altına alınan Müslümanlara yüzde yetmiş oranında, tüm ürettiklerinden “harp vergisi” adı altında vergi koyuyor, terör, tehdit, dövme, öldürme, evlerinden atılma, bağına bahçesine el koyma, ağır vergiler, dayanılmaz ve yaşanmaz hale getiriliyor bu toprakları. Burada yaşayanlar, evlerine “benim evim”, topraklarına “benim torağım” diyemiyorlardı.

TEK ÇARE KAÇMAKTI...!

Ve öyle yaptılar, kaçtılar. Sırtlarında mintanlarıyla, karnında yedikleriyle, yollara düştüler. Anılarını kafalarına, çocuklarını sırtlarına, kucaklarına, yaşlı ve hastaları, denklerini, bohçalarını arabalara yüklediler.

Bazen 1 köy bazen 2-3 köy bir araya gelip, bir “kafile” oluşturuyorlardı. Bir arada olmak en büyük güvenceleriydi. Hedef Selanik veya Kavala iskeleleriydi. Buradan gemiyle Anadolu’ya geçmek ve kurtulmak istiyorlardı.

Oysa; Anadolu’da da, Yunanistan’da da sınırlar kapalıydı. Selanik ve Kavala iskeleleri ağırlık merkezi olmak üzere Yunanistan’da yaşayan 700.000 Müslüman’dan 200.000; liman kentlerine toplanmıştı. İklim kışa evrilmiş havalar soğuk, yağmurlar da başlamıştı. Toplanma merkezleri organizasyondan yoksun, güvenlikten yoksun, hijyen yok, her yer pislikti. İnsanlar denklerinin arasında teneke barakalarda, çamurdan yaptıkları korunaklarda sığınmışlardı. Yiyecek aramaya çıkanlar darp ediliyor, soyuluyorlardı. Yiyecek bulanlar; paraları varsa, değerlerinin beş katı olsa da alabiliyordu. Polis kıyafetli veya jandarma kılığında üçkâğıtçılar arama yapıyorlar kıymetli ne bulurlarsa çalıyorlardı. “Para vermezseniz, sizi göndermeyiz” diyorlardı.

Florina’dan kaçıp limana ulaşan bir göçmen; “Toplanma merkezine vardığımızda, merkez sidik ve bok kokuyordu. Biz pis, burası bizden pis, hayvanlar insanlar bir arada, 40-50 bin insan, soğuk, yağmur tam bir Cehennem” açlık ve hastalık kendini göstermeye başladı. Yetersiz beslenme, sağlıksız ortam ölümleri de arttırmaya başladı. Toplanma merkezinde ne olacakları hakkında hiçbir şey bilmeden, sadece bekliyorlardı. Mübadele gündemde yoktu. “LOZAN” Anadolu’ya kaçmak için toplanmaya başladıktan dört ay sonra imzalanacaktı.

AYNI DÖNEMDE ANADOLU’DA DURUM

Savaş bittikten sonra, 200.000 kişilik Yunan ordusu ile birlikte 1 milyona yakın sivil Rum da terk etmişti Anadolu’yu. 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes ve silah bırakma Antlaşması imzalanmış ve “Kurtuluş Savaşı’nın” silahlı evresi sona ermişti.

Mudanya Antlaşmasının İtilaf Devletleriyle imzalanması aynı zamanda “SEVR”in “yok” hükmünde olduğunun belgesidir. “LOZAN”a yol açılmış savaşın “siyasi” evresi başlamıştır.

Yunanistan’da limanlarda bekleşen 200.000 insandan 20.000 kadarı bir yolunu bulup kendi olanaklarıyla Anadolu’ya ulaşmıştır. Sınırlar kapalı olduğundan gidemeyenler, zorunlu olarak bu rezaleti yaşamaya devam etmişlerdi.

(Devam Edecek)